Hafızai Beşer (10) Zahide Çoraklı, Şaban Çavdar, H. Haluk Akkoyunlu, Gürsel Karapınar, Ahmet Oruç


ZAHİDE ÇORAKLI 


Bütün hayatı çile, sıkıntı, elem ve kederle geçen, Anadolu nun bağrından; Bayburtlu bir ana' dan bahsediyoruz sevgili dostlar.

Dünyaya geldiğinde ikinci meşrutiyet döneminin sancılı ve en çalkantılı günleri.. annesini hiç tanımamış, babası (Çerçi'li) Molla Hayrullah' ı n en küçük kız çocuğu... Genç kızlığa adım atar atmaz dayısı oğluna nikâhlanmış, bu evliliği eşinin Karaköse'ye (Ağrı) gurbete gidip dönmemesiyle 17 yaşında dul kalmıştır. Kayın biraderiyle yeni bir evllilik zarureti hasıl olmuş hayatın çileli, zor ve engebeli , her türlü meşakkatine karşı abidevi bir duruş ve 80 küsur yıllık bir ömür… 

Çocuklarını ve torunlarını her Türk kadını gibi koynunda büyüttü, esirgedi, sıcaklığını onlara nakşetti... 5 kız evlat sahibi, oğul yok..

Zaafiyeti mi? O'nun, zaafiyeti ne gariptir ki, hayattaki en büyük dostu idi.. Genç bir kız iken babasının tütün odasından aşırıp sarmayı öğrendiği tütün tiryakiliği. 80 küsur yıl tütün onun yalnızlığının ve sıkıntılarının ilacı, biricik arkadaşı olmuştu.

Tanıyan bilaistisna, herkesin ' Zahide Bibi' s i.. Güler yüzlü, şefkatli, kendince nezaket ve zarafet sahibi, küçük büyük herkese karşı duygusal , saygın bir hanım... “aklım kestiğinden (hemdolsun!) bu güne kadar namazımı ehmal etmedim, evlatlarıma abdestsiz süt vermedim, lokmalarını da helal olarak sofralarına koydum” diyen, iman ve itikadî açıdan yüksek bir bilinç ve teslimiyet sahibi Bayburt anası.

Öyleki: kardeşi, öz ağabeyi Molla Bekir efendinin evinde yayık yayarak oradan bir kaç parça tandır ekmeği ve az tereyağı ile evlatlarını doyurma telaşıyla emeği karşılığı kadar isteyen, başı dik bir Bayburt anası.. Allah'tan gayrısından ummayan, emeğinin ve alnının teri dışında, baba evinden dahi istemeyen bir yürek.. 

Sevgili okurlarım, bu nenelerimiz bizlerin mayasının menbaı, bizlere almış oldukları lokal ve mevzii manevi şuurun namütenahi yegane kaynaklarıdır. Yani bizler, bu abidevi insanların yaşam felsefelerini müşahede ile kültürümüzü ve manevi iklimimizin membasını birinci elden tanıdık. Ne mutlu bizlere.

Gam kültürü ile yoğrulan bir neslin nazenin figürü , yazımızın konuğu Zahide Hanım :

“ Bütün dünya benim olsa, gam' ım getmez nedendür bu ?

Ezelden gam türabıyla yazılmış bir bedendür bu.. ” (Yavuz Sultan Selim)

diye, diline pelesenk ettiği bu dizeyi , mütemadiyen sessiz ( 6-7 yaşlarında o mırıldanırken ben ezberledim) ve derinden terennüm-le, teslimiyet ve hayata bakış zaviyesini şiirsel olarak ifade ediyordu .

Su gibi sürekli akıyordu.. suyun sertliğinde asilane bir mücadele vardı derununda... hayata, hayatın bütün zorluklarına karşı bu yönüyle galebe çalıyordu... O gidenlerle-geleceklere bir köprü!

80 küsur yıl faziletiyle müsemma yaşayarak, maşeri hafıza da hoş sada bırakabilmek kolay iş olmasa gerek.

Hayatında tüm sevdiklerini (ana, baba, eş(leri), kardeş(leri), evlat(ları), torun(ları) ) çok genç yaşta kaybetmesine rağmen, yazı ile ifadesi mümkün olmayacak bir metanet ve tevekkülle; “Rab'bî den gelene durmuşuz” (Allah'ın emrine karşı gelinmez) söylemi, düsturu ve itikadı ile yüreğinde saklı teslimiyeti ifade ediyordu. Keyfiyet ve kemiyet olarak her bakımdan çok zor bir imtihandan her defasında galip gelme mağruriyetini yaşadı... İnşaallah layık olduğu makama da Rab'bi o'nu meyesser etmiştir.

Memleketimizde hemen herkesin bir Zahide bibisi vardır. Çünkü yazımızda bahse konu Zahide Hanımbibi aslında gerçek bir kişilik olmasına karşın memleketimizin her köyünde , her mahallesinde ‘maşeri hafızasına' kayıtlı Zahide'ler zincir halkalarından sadece birisidir.

İsmiyle müsemma, taat, ibadet, ve teslimiyet içinde, yüksek ahlaklı bu analar artık maatteessüf yok! 

Zahide Hanım Bibi' yi 1985 de kaybettik.. makamı cennet olsun. O nun deyimiyle " Ayşe anamıza komşu olasan " nene'm.(amin ve ecmain)

AHMET ORUÇ

Namı diğer Çoban Ahmet. Diyebilirim ki, memleketimizde yediden yetmişe herkesin tanıdığı ve sevdiği bir değer. Mesleği itibari ile köylü-kentli hemen herkes tanır sever ve saygı duyardı. 23 Ocak 2010 günü Rahmeti Rahmana uğurladığımız bu büyüğümüz yirmi küsur yıldan ziyade kanser illeti ile uzun bir mücadele serüveni yaşamış, bildiğim kadarıyla bu mücadeleyi kazanmış birisiydi.

Aslen Dağtarla (garaver) köyünden, fakat çoğu insanımız onu Şingah mahallesinin iflah olmaz "ehtiyar delikanlısı" olarak tanır. Çok hareketli ve heyacanlı idi, kabına sığmayan bir tarzı ve edası vardı. Güler yüzlü, hanedan, babacan, hamiyetli, paylaşmayı seven bir yürek olup, ictimai olarak mesleği çoban'dı.. menşei peygamber mesleği olan işini, çok saygıdeğer bir iş olarak görür, bu tutumu ile saygınlığını muhafaza ederdi. Bence " tüccar çoban " demek daha muvafıktır... yani mert, cömert, mütevazı, hanedanlığı tartışılmaz güzel bir büyüğümüzdü.

Kırmızı çizgileri ile ilgili olarak asla tavizkar değil, bilakis çok hassas tutum ve davranış sahibi olduğunu biliyoruz. Kırmızı çizgileri ne mi? Bayburt'umuzun kadimden bu güne taşıdığı değerlerinin hülâsası.

Yaz-kış çeketini çıkarmaz kendine has kabadayı yürüyüşü ve konuşma tarzı ile insanların yüzüne bakarak hitap eder, hatır ve gönül kırmamaya özen gösterirdi. Eskilerin deyimiyle; "haydi haydi zamanlarında", hatırı sayılır bir delikanlı olduğunu duyduk. Çok fırtınalı bir geçmişe sahip bu büyüğümüz, o fırtınalı geçmişine galebe çalmayı becermiş, yüz aklığı ile toplumdaki saygın kişiliğini devam ettirmiştir.

Atılgan ve yürekli olduğu, hayata tek tabanca tutunmasına rağmen kimseye karşı boyun eğmediğini söyleyebilirim.

Hayatın bütün olumsuzlukları ve zorluklarına inat; "iri" bir yürek taşıdığı aşikar. Evlatlarına karşı çok düşkün, onlara her zaman hamiyet eder ve kendilerini geliştirmelerini, hayırlı işler yapmalarını salık verir, bilhassa da gayret sarfederdi.

Bizim kadimden arkadaşlarımız Mevlüt, Bekir, Recep ve Şeref Oruç gibi sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz dostlarımızın babaları, memleketimizin mümtaz bir unutulmazı; Çoban Ahmet amcamıza Allah'tan rahmet, mağfiret ve aff niyaz ediyorum.

H. HALUK AKKOYUNLU 

Memleketimizin gerçek manada Hanedan ailesine mensup H. Haluk Akkoyunlu kardeşimiz, kadimden tanıdığımız, bildiğimiz ailevi ilişkilerimizin yoğun olduğu bir ailenin iddialı ferdidir!

Haluk Akkoyunlu bey, 1966 yılında Bayburt ta doğdu. İlk Orta ve Liseyi Bayburt ta tamamladı. 1987 yılında Atatürk Üniversitesi Erzincan Meslek Yüksek okulu Muhasebe bölümünü, 1997 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdi. Bayburt spor da uzun yıllar futbol oynadı.

14 yıl Bayburt Cumhuriyet Savcılığında Zabıt Katipliği Bilgi İşlem Şefliği ve Bilgi İşlem Müdür Vekilliği yaptı. 2000 tarihinde Bayburt Şehit ve Gazi Aileleri Dayanışma Derneği kurucu üyelerle birlikte bu derneği kurup başkanlığını üstlendi.

Doğdu ğu günden itibaren memlekette yaşamış, memleketin problemleri ile hemhal, büyük iddialar, misyon ve vizyon sahibi, iftihar vesilesi genç kuşak temsilcisi kardeşimiz, 2009 yerel seçimlerinde BBP Bayburt Belediye Başkan Adayı idi.

2004 Yılında Belediye Başkan Yardımcılığına atanan bu genç kardeşimiz zaman, zaman bu görevinden tamamen siyasi mülahâza ve endişelerden dolayı alınmak suretiyle sindirilmek istenmiş, türlü maddi ve manevi mağduriyetler yaşamışsa da, mağrur ve başı dik olmanın verdiği hususi bir gayretle muarızlarına galebe çalmayı becermiştir.

Aslında sevgili dostlar, burada bir parantez açmak gerektiği kanaatindeyim. Her nedense ülkemizde, özellikle de memleketimiz de bazı egemen ve bir kısım kabuk değiştiren sınıf atlamış neo-siyasiler Haluk Akkoyunlu gibi saygın, misyon ve vizyon erbabı, değişen dünyayı okuyan, Türk inkişafını gerçekleştirmek ülküsünü taşıyan insanımıza sinsi tuzaklarla kumpas yapmaktadır.

Halkımıza hizmet için çarpan yürekleri sindirmek için ellerinden gelen tüm gayretleri esirgemeyip, zaman zaman da (ne yazık ki) halkımızın ve insanımızın siyasi bilinç zaafiyeti ve diğer handikaplarından dolayı, olanlar memleketimize olmuş oluyor... maalesef bu gün Bayburt'umuzun siyasi, iktisadi, ictimai, sosyal ve kültürel açıdan durumu içler acısıdır. Bu gibi genç kardeşlerimize parti ve siyasi mülahaza gözetmeden, özellikle yerel anlamda sahip çıkmamız gerekir.

Haluk bey, çelebi, temsil kabiliyeti yerinde, zarafet ve nezaket sahibi, güzel ve şık giyimli, Türkçemizi kendine has bir üslupla teleffuz eden, heyecanlı, insana güven veren, kendini geliştiren, memleket meselerine müdrik ve kafa yoran, has bir Bayburt'ludur desek herhalde hakkı teslim etmiş oluruz.

Haksızlığa karşı tahammülsüzlüğü herkesçe malûm.. hatır ve gönül sahibi olup, özellikle bölücü hain katillerle, vatan, millet ve kaşık düşmanlarına karşı mücadele ederken hayatını kaybeden şehitlerimizin geride kalan fertlerine karşı tutum ve davranışı, onlara hamiyeti ile gazilerimize karşı olan muhabbeti saygısı, sevgisi ve ilgisi dillere destandır.

H. Haluk kardeşime içindeki fırtınaları dindirmeden, daha nice hizmet alanlarında uğraş vermesi dileğimle; sağlık, sıhhat ve huzur temenni ediyorum.

GÜRSEL KARAPINAR

Karamollalar diye anılan ve Karapınar ailesi olarak bilinen asilzade bir ailenin, bilinçli, şuurlu, kültürlü, vakur, temiz yürekli, yetenekli, güler yüzlü, kendinden menkul bir zarafet ve nezaket sahibi, inançlı; özel nitelikleri ile arkadaş ortamlarında kendini ifade eden, kalender; her zaman yüreği: önce vatan, sonra vatan, sonra yine vatan diye çarpan bir kardeşimizdir Gürsel Karapınar.

İş adamı kimliğinin yanında sosyal, ictimai ve kültürel etkinliklerin gizli takipçisi ve destekçisidir.

Gürsel beyi çocukluğumuzdan beri tanırız, mahalle ve gençlik arkadaşımız. Her anlamda yukarıda yazdığımız özel niteliklerinin hakkını veren, oldukça kibar, kadir ve kıymet bilen; hayatını sade ve her türlü gösterişten azade olarak tanzim eden kendine has bir yaşam tarzı olan klasik bir Bayburt beyefendisidir.

Özellikle memlekete has değerlere aşinadır, hatta bu değerlere hastalık derecesinde müpteladır diyebilirim.

Geçmişten günümüze söylenen, aşina olduğu ve her birisinden bir ders ve ibret alınacak memlekete ait insani değerler ile kültürel varlıklarımıza ilgisi tartışılmaz. İnsanları iyi yönleri ile anılması ile geçmişte yaptığı hataları ile değerlendirmez, gerektiğinde mizahi yönlerinide yad etmekten hoşlanan, az bulunan bir değerdir diye düşünüyorum Gürsel Karapınar beyi.

Kırmızı çizgileri oldukça net ve bu çizgileri son nefesine kadar taşıyacak ve koruyacak bir yüreğe sahip! Milli ve manevi konularda çok hassas ve bilinçlidir. Genel olarak meseleleri derinlemesine irdelediğini biliyoruz. Türk kültürüne aşina, bazen bir uzun hava, bazen bir orta anadolu kırık havası, bazen bir harput hoyratı veya türküsünün dinlendiği ortamda takındığı eda ve söylemleri ile hayallerinin ne denli geniş olduğu hususunda muhataplarına gerekli referansı vermektedir.

Lokal ve mevzii olarak duyarlı olduğunu yazmamıza gerek yok! Yüzüne baktınızda gerçekten insana güven veren babacan edayı taşımakta ve öyle de hayatını idame etmektedir. Memleketimizin her kesiminden zengin-fakir, ictimai mevkii ne olursa olsun hiç ayırım yapmadan edindiği dostları olduğunu biliyoruz, seçkinci değil; insan olarak en seçkin yüreklerden biridir Gürsel'imiz.


Trabzon da ikamet, bir ayağı Bayburt'ta.. bu orta yaş kuşağın gerçek bir temsilcisi olan gardaşıma ahir ömründe sağlık, sıhhat ve huzur temenni ediyorum.


ŞABAN ÇAVDAR

Şaban Çavdar hocamız, özellikle bizim kuşak üzerinde büyük etkisi ve emeği olan; tasavvufi, edebi, dini ve kültürel anlamda kendini aşan: çelebi, güler yüzlü, güzel ve temiz giyinen, hassas, makul ve mağrur bir kişilik sahibi, dini- İslami hassasiyetleriyle müsemma bir büyüğümüzdür.

Bayburt lisesinin 1970-80 yılarının efsanevi müdür yardımcısı, müdürü ve edebiyat (türkçe) hocasıdır. Tasavvufa o kadar önem verir ki, bir yarı dönem de sadece Yunus Emre'yi işlediği biliyoruz. Dervişan tabiatıyla halk içinde saygındı.. İdareciliği ise tatlısert kıvamında olup, yalan söylemeyi asla bağışlamazdı. 

Hoşgörülü olduğunu söylemek gerek.

Müşfik ve merhametli bir yapısı olduğu halde, kendisini konumu gereği gizlerdi, gerektiğinde de şahin tarafını hissetirirdi.

Kalender ve kadirşinastır, sevdiği kişi ve öğrencilerine karşı duygusaldır... yıllar sonra okula kendisini ziyarete gittiğimde beni çok sıcak karşılamış olup, çay ısmarladıktan sonra, çekmecelerinden bir hayli uğraştan sonra sakladığı bir imtihan kağını bana uzatmış, " bak Faruk Nafiz sana olan sevgimiz ne imiş, görüyor musun" diyerek, yaptığı imtihanda Faruk Nafiz Çamlıbel'e ait şiirin altına sehven Faruk Nafiz Kılıçalan diye yazdığını ve kağıdı bana göstermek için sakladığını unutamam. Öyle zannedildiği gibi (o dönem itibariyle diyorum, genelde bizim ortaokul ve lise dönemlerinde hocalarımız maksadını aşan, öğrenciye karşı tuhaf sert bir tutum sergilerlerdi) sert ve nobran değil bilakis çok müşfik ve şuurlu bir eğitimci olduğunu biliyoruz.

Siyaseti yok, genel olarak memleket evlatlarına dini ve manevi açıdan yararlı olmayı prensip edinmiştir. İslami ahlak ve tasavvuf onun nihai yaşam ve çözüm reçetesidir diye düşünüyorum.

Elim bir trafik kazasında kaybettiği eşi, ilkokulda öğretmenimiz olan rahmetli Adalet hanım'dan sonra Kayseri'ye yerleşmiş olup, zaman zaman memlekete gidip geldiğini, sılai rahim ettiğini biliyoruz. Nakşibendi tarikatına müntesip. 

Bu değerli hocamız ile ilgili öğrencilik ve sonrası anılarımız hala belleğimizde mahfuz olup, zaman zaman arkadaş ortamlarında yad etmekteyiz.

Bir kaç yıl evvel, mahdumu Veteniner Mesut Çavdar beyin muayenehanesinde ziyaretimiz esnasında elini öptüğümüzde ziyadesiyle mahçup ve mahzun olmuştu, "Faruk beni gafil avladın " diye sızlanmış, elini öpmemizden dolayı rahatsız olmuştu.. yani yaşadığı hayat felsefesi gereği nefsinden endişeliydi. Gerçekten İslami akîdeyi yaşama ve taşıma telaşesini, orada bulunan onun bu hayat felsefesi ve dervişan yönünü bilmeyen insanlar nezdinde derin bir hayret ve gıpta yarattığını söylemek gerek.

Kadimden aile ve babadostu olan Şaban Çavdar hocamıza ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur diliyorum.

***

Bu hafta da misafirlerimiz bu güzel insanlarımızdı, Rahmeti Rahmana initikal edenlere birer fatiha ile haftaya yeni misafirlerimizle başbaşa ve hasbihâl olmak umuduyla Allaha emanet olun.









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay

Hafızai Beşer (8) Oflu Osman, Asım Hancı, Prof. Dr. Semra Kahraman, Salih Cengiz, Nizam Sayın, Muhsin Bayburtlu,