Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

 AVUKAT KURBAN YILMAZ

Kurban Yılmaz beyi 35 yıldan daha ziyade tanırız.. Yani ergen çağ ve gençlik yıllarımızdaki, sevdiğimiz, saydığımız, Bayburt’ta ve daha ziyade O, Ankara’da Hukuk okurken bizim de, dershaneye gittiğimiz dönemlerde kendisi ile yaşadığımız güzel anılarımız ve hatıralarımız olan ağabeyimizdir .

Kısaca dostlar, Kurban Yılmaz beyin özgeçmişi şöyle: 1955 yılında eski adı aşağı Hınzeverek olan Taşkesen köyünde dünyaya geldi.. Annesi Gül Paşa hanım, Babası Eğitmen Hamdi efendinin 2 numaralı mahdumu.. Ağabeyi,  bu köyümüzün uzun yıllar muhtarlığını yapmış Şahin Yılmaz beydir.. Eğitim hayatı kısaca, ilk, orta ve liseyi memlekette ikmal ile yüksek eğitimini Ankara Hukuk Fakültesinde yapmış olup, 1980 yılında vatani görevini Yedek Subay olarak Çanakkale de yapıp müteakiben İstanbul da mesleği olan Avukatlığı 22 yıl, bundan sonra da Muğla ili Bodrum ilçesinde devam ettirmiş halen burada ikamet etmektedir.. 
.

Kurban bey asilzade ve köklü bir aileye mensup olup, bu şuur ve düstur ile hayatına yön veren bir değerdir dostlarım… 

 

Soldan: Muhsin Bayburtlu, Erol Köprücü,
Turgut Başağa, Kurban Yılmaz 

Çelebi, hanedan, nüktedan, insanlar hakkında hiçbir önyargı taşımayan, güler ve güleç yüzlü; nezaketiyle, zarafetiyle ve duruşu ile samimi bir Bayburt beyefendisidir. Güzel ve seçkin giyim kuşam sahibi olup, oldukça yakışıklıdır. En belirgin özelliği vefalı ve kadirşinas bir insan olmasıdır.. Yukarıda yazdığımız ve esasen her insanda olması gereken fakat maatteessüf son zamanlarda bu özellikleri taşıyan insanların adeta saf dışı edildiği, bir nev’i horlandığı bir iklimde değerli dostlar Kurban bey inatla bu karakteristik yapısını muhafaza etmeye yoğun bir çaba sarf ettiğini söylememiz gerekir.



Çok duygusal biri olduğunu yakinen biliyoruz.. Telefon ile muhabbetimiz de; “Sevgili Faruk, sormuş olduğun künye bilgilerim ve hayat çizgisinin ana hatları budur. İçindeki detayları ne sen sor ne ben söyleyeyim. Dolu mu dolu... Yanık mı yanık... Geniş bir zamanda ben anlatırım sen dinlersin nasip olursa. Son cümlem şu olabilirdi anlatsaydım; Keşke çocuk kalsaydık Faruk...” dedikten sonra, bizimde aşina olduğumuz Cahit Sıtkı’nın şu dizelerini aktardı: 

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

      
       Gökyüzünün başka rengi de varmış!
       Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
       Su insanı boğar, ateş yakarmış!
       Her doğan günün bir dert olduğunu,
       İnsan bu yaşa gelince anlarmış. 

Esasen dörtlükte sözü edilen: 

” Nerde o günler, o şevk, o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim;” den muradın; 
eskiye (mazi) ait, yani yaşanmış ve bu güne, takvim yapraklarının bir artığı gibi düşen: dün somut (var) olan, bu gün de maalesef soyut (yok sayılan) addedilen temel değerlerin heba oluşundan muzdarip olduğu ve onun derununda ne denli bir boşluk bıraktığını: “yalandır kaygısız olduğum yalan!”, “ne sen sor, ne ben söyleyeyim!” diye de geçmişten geleceğe kalıcı ve güzel, reel izdüşümünü; tasalarını, kaygılarını haykırıyor. Yoksa Kurban ağabeyimiz hala güler ve güleç yüzlü, onun bundan şahsi bir sıkıntısı yok.. 

Bayburt kültürel hayatının maşerine kayıtlı, özellikle lise yıllarlından itibaren Lise Kültür faaliyetlerinin, Bayburt Folklor Derneğinin ve diğer sosyal aktivitelerin vazgeçilmez nazenin baş bağlamacısıdır. Hayat şartlarından kaynaklansa gerek eğer hastalık derecesinde aşina olduğu ve gerçekten çok güzel çaldığı bağlamaya devam etseydi bu gün ülke genelinde tanınan bir bağlama virtiözü olması kaçınılmazdı diye düşünüyorum. 

Kadimden bu güne kadar Bayburt kültür değerlerine, tabiat varlıkları ve bunların yaşaması, yaşatılması hususunda elinden gelen yardımı esirgemez, üzerine düşen her görevi yapmaya namzet bir kültür adamıdır. 

Uzun yıllardan beri görüşemedik, fakat değerli dostlar bu uzun yıllardan beri görüşemediğimiz ağabeyimizle garip bir tezahürü burada açıklamak istiyorum, neredeyse 25 yıldır görüşmediğim Kurban beyle yıllar sonra telefonda görüşmemizde sanki daha bir hafta evvel görüşmüş gibi; “nerede kalmıştık” aşinalığı ile hiç sıkıntı veya prosedür hissetmeden gayet net ve anlaşılır bir diyaloğ tesis oldu.. Yani ahbap çavuş diyaloğu değil, gerçekten sevginin paylaşılarak elde edilen güzel huy sahibi olmanın samimiyet tezahürü.. Bilmem ne anlatmak istediğimi anlamışsınızdır. İşte bu, lokal bir zenginliğin, ortak paydaların oluşturduğu bir zemin ve kültür derinliğinin ifadesi olsa gerek. Hani halk içindeki tabiri ile “biz kırk kardeşiz, kırkımızda birbirimizi biliriz” in bir tezahürü… Yani birbirini tanıyan, etüd eden, yadsımayan, dışlamayan, unutmayan; vefa ve kadirşinas duyguların tavan yaptığı kültürel, duygusal bağın yıllar sonra dahi olsa ne kadar kuvvetli bir temel ile tesis edildiğinin kanıtı. Şimdiki gibi sağırlar diyalogu ile iletişim çağının zirvesinde duygusallığın dip yaptığı atmosferde değil gayet natürel ve doğal inkişafların mantığı ve gerçekliğinde elde edilen bir güzel kazanımların cem’i de denilebilir. 

Kurban Yılmaz ağabeyimiz, bir eğitimci aileden; yani mütevazı bir Anadolu insanı. Ama kalıtımsal olsa gerek; kendini ifade için ne sıkıntılar ne çaresizlikler içinde bu günkü içtimai ve sosyal kazanımlarını elde etti, gençliği çalkantılar ve maceralar içinde cereyan ile hayatını bileğinin, yüreğinin ve beyninin gücü ile kazanmasını bildi ve çevresinde sevilen, sayılan ve beşeri meziyetleri ile vazgeçilmeyen bir dostlar meclisi oluşturabildi.. Sevenlerinin ve dostlarının çok olduğunu biliyoruz.. Yüzü gibi yüreği de su gibi berrak bir hemşeriden bahsediyorum dostlarım. 

Hülasa şu dostlar, haksızlığa ve hadsizliğe tahammülü yok, kırmızı çizgileri net ve berrak, temsil yeteneği ve kabiliyeti zirvede adam gibi adamdır Avukat Kurban Yılmaz ağabeyimiz. Buradan bu güzel hemşerimize ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimiz gönderiyoruz..



 KURBAN YAZOĞLU 


 Yanılmıyorsam daha ziyade Bayburtlu, Kurban Yazoğlu’nu 1990 lı yıllarda hem Bayburt spor kulübüne yeni bir ivme ve ruh vermek, ikinci lige tekrar çıkarmak için başkan olması, hem de genç Bayburt Vilayetinin Uluslararası Dede Korkut şenliklerinde vermiş olduğu sosyal-kültürel ve maddi katkıları ile daha yakından tanıdı ve sevdi. Esasen çok tanınan ve bilinen sevilen asilzade ve köklü bir ailenin ferdi…  İncili köyünden Rahmi Yazoğlu’nun bir numaralı mahdumu. 

Bildiğimiz kadarıyla çok küçük yaşta babasının İstanbul’a göç etmesi dolayısıyla memleketten ayrılmış. Uzun yıllar İstanbul ve Avrupa da gurbet ile hemhal olmuş olup, zaman içerisinde birçok çileli, sıkıntılı, çalkantılı, sosyal ve içtimai uğraş neticesinde ülke çapında tanınan, bilinen ve sevilen bir iş adamı hüviyetini kazanmış.. 

Değerli dostlar, biz Kurban Yazoğlu beyi öyle detaylı ve yakından tanımıyoruz, fakat birkaç hemşeri toplantısında ve istişarelerinde bulunduk.. Bir iki defa da bire bir çay faslımız olup, kendisi hakkında; oturup, kalkmasında, beşeri münasebetlerinde takındığı naif, çelebi, nezaketi ve ağırbaşlılığı, seçkin bir hayat felsefesi birikimi ile konuşma yeteneği ve özelliklede vücut dili ile hakikaten halk içindeki tabiriyle; “yaman bir Anadolu delikanlısı” yani bir Bayburt Beyefendisi olduğu izlenimi edindik… 

Gördüğümüz ve bildiğimiz kadarıyla memleketin seçkin bürokrat, iş adamı ve siyasetçileri ile münasebetleri üst seviyede ve saygın bir konumda olup, hepsinin nezdinde vazgeçilmez bir hemşeri sempatisini kazanmış bir hemşeridir..


 Ülke çapında tanınan ve bilinen ve daha evvel bu sütunlarda yazdığımız hemşehrimiz rahmetli Oflu Osman (Cevahiroğlu)’ ın kız kardeşinin oğlu, yani yeğeni.. Yani onun (Oflu Osman) rahle-i tedrisinde yetişmiş. Ayrıca yine ülke çapında tanınan Kırkpınar ağası Alper Yazoğlu beyin amcazadesi.. Aslında dostlar, Kurban bey bu her iki muhterem hemşerinin çok yakını olmasına rağmen ülke ve memleket çapında tanınmasını tamamen kendi mahareti, bilgi ve becerisiyle kazanmıştır, bunu teslim etmemiz gerekir.. 

Çok uzun yıllar diyari gurbette edindiği kazanımlarını daha ziyade memlekette değerlendirmeyi planladığını düşünmekle birlikte sayın Yazoğlu’nun, istihdama yönelik bir faaliyetini de göremedik desek acaba bize bühtan eder mi.. Evet sosyal ve kültürel, hayır ve hasenat işlerinde elini taşın altına koymakta tereddüdü yok, ama istihdama yönelik bir çalışmasını da arzu ettiğimizi, daha doğrusu bu güne kadar yaptığı hizmetleri istihdama katkılarıyla taçlandırmasını arzu etmekteyiz. 


Bayburt diyince aklına “köklerinin has bahçeleri'nin” geldiğini ifade eden Kurban Yazoğlu, Bayburt dışında yaşasa da Bayburt ile ilgili konulardan uzak kalamadığını bu nedenle Bayburtspor, vakıflar ve dernekler ile irtibata geçtiğini ve 20 senedir bu tür konular ile uğraştığını söylüyor ve ekliyor: "1 MİLYON BAYBURTLUYU BİR KİŞİ YAPABİLMELİYİZ" .. Bu söylem çok kapalı ve boş bir söylem değil değerli dostlar.. Açık ve net, dikkat ederseniz ben değil biz diyor değerli hemşerimiz. Yani nitelikli çoğunluğumuzu, dağınıklığımızı toparlayıp, tek bir yürek halinde memlekete ve yarınlara emanet edeceğimiz güzel eserler verelim anlamında: “ yani paylaşmalıyız mutlulukları, acıları, zorlukları, kolay olan şeyleri de paylaşabiliriz. Paylaşmayı bilmek önemli. Paylaşmayı bildiğinizde her şey daha lezzetli olur" diyor.. 

Bayburt Eğitim ve Hizmet Vakfının kurucu başkanı.. Özellikle bu vakıf marifetince eğitime verdiği önemi yazmamız gerek dostlar.. Başkanlığı döneminde 400 öğrencimize burs veriliyordu, fakat halen Vakfın dinamiklerinden biri olması dolayısıyla 700 Bayburtlu öğrenciye verilen burslara şahsi katkısı hem de hali vakti olan hemşerilere vesile olması söylenmelidir. Yani eğitime olan katkıları yadsınamaz değerli dostlar, takdire şayandır. 

Tanıdığımız ve yarenlerinden edindiğimiz malumata göre Kurban bey; güler ve güleç yüzlü, babacan edasıyla, milli, mevzii ve lokal meselelerde oldukça net ve duruş sahibi, hanedan ve nüktedan, az ve öz konuşan; bulunduğu toplumlarda ağırlığı hissedilen, şık ve sade bir giyim tercihi olan, yakışıklı bir Bayburt (halen ?!) delikanlısıdır..

  
Genel olarak yılın özellikle sıcak aylarını memlekette geçirmeyi adet edinmiştir.. Köyünde yaptırmış olduğu saray yavrusu: “köklerinin has bahçesinde” dostlarına, hemşerilerine gönül defterini açmıştır..
Memleketin has bir evladı olarak Kurban Yazoğlu bey hakkında yazılacak daha bir çok meziyeti vardır. Fakat yaptığımız iş kısa bir tanıtım ve biyografik çalışma olduğundan bu hemşerimizin tanıtımını burada noktalıyor, kendisine ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi gönderiyoruz.. 

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU 


Aslen Çaykara’lı.. Fakat doğma büyüme Bayburtlu.. Keleverek köyünden, 1960-70 li yılların Bayburt İlçe Özel İdare Müdürü Mehmet Kumkuoğlu’nun 4 numaralı mahdumu, Tuzcuzade Mahallesinde (galer) ikamet idiler. 

Kemal bey bizim mahalleden çocukluk arkadaşımız ve yarenimiz. Bizden birkaç yaş büyüktür ama, ayni mahallenin çocukları olduğumuz için özellikle yaz aylarında sabahtan yatsıya kadar günlerimiz; korukta top oynamakla, su çıkanda çelik-çomak, Çoruh’ta yüzme ile özellikle de onların çatı katında kağıt kase (kese kağıdı) yapmakla geçerdi günlerimiz. 


Asilzade ve tanınan, bilinen ve sayılan bir ailenin ferdi, saygın bir kişiliktir Ali Kemal Kumkumoğlu..

Aile fertlerinin tümü aşağı yukarı okuyan insanlardan mürekkep. Kemal beyin bir numara büyüğü Celal ağabeyi Şair Zihni Spor Kulübünde uzun yıllar top koşturmuş, yanlış hatırlamıyorsam kimya mühendisi olup halen SEKA da çalışmakta. Selahattin ağabeyi de yüksek eğitimli birisidir. En büyük ağabeyi Süleyman bey (rahmetli oldu) de Tarım Kredi Kooperatifinde yıllarca müdürlük yapmışlardır.. 

Kese kağıdı yaptığımız zaman unutamayacağımız anılarımız var, bir defasında esasen sağlam yapardık ama; kullandığımız çirişten mi kaynaklandı yoksa çok aceleye mi geldi kese kağıtları hep defolu çıkmıştı, üstelik devamlı müşterimiz olan Sezgin ağabeyin Eczanesinin önünde sebzecilik yapan, o da memleketin unutulmazları arasında olan Sefer emiye satmıştık, sattık ama birkaç ay o caddeden geçemez olduk.. 

Bu gün güncel olarak sadece edebiyatı yapılan, ancak yaşayan bizlerin ne denli sıkıntı ve heyecan hatta pişmanlıkları yaşadığımız 12 eylül den evvel, yani 1970 li yılların özelikle ikinci yarısından sonra Kemal beyle yollarımız ayrılmıştı, doğal olarak.. Aslında hep ayni duygu ve düşüncelerin sahibi bizler, anlamsız bir yarış içine girmiş, memleketi kim daha çok seviyor gibi büyük iddialar adına bu iddiaların tam tersi, sun’i ve dehşetengiz bir kuşak ve kardeş kavgasının içinde bulmuştuk kendimizi.. Ve hiç tasavvur edemeyeceğimiz bir günde Kemal beyle siyasi (!) bir kavga yapmış o kavgadan dolayı üç gün cezaevine girmiştik.. O gün veya o kavgadan aldığımız siyasi sicil yıllar sonra bir kamu hizmetine talip olduğumuzda “siyaseten girdiği olaylardan dolayı Sakıncalı Personel” ile asker ocağında ise “sakıncalı” yaftası ile etiketlenmiş, yazı tura onbaşısı bile olamamıştık. 

Dostlarım, biz bunları gerilerde bıraktık, bırakmasına da.. bu gün, biz bu işlerin sıkıntısını en kesif olarak yaşayanlara inat, ezbere, birileri: “bekara karı boşamak” misali sadece edebiyatını ve istismarını yaparak siyasetlerini dayatmak ve alet etmeye çalışmaktalar. Uzun yıllar sonra tahminen 1994 yılında Kemal beyle İstanbul da (Pendik üst kaynarca) karşılaştık, inanın onu gördüğüm an ile gelip bana sarılmasına kadar sırılsıklam su kesilmiştim, sıkıntıdan. Ayaküstü hoş beş, hal hatırdan sonra ayrıldık. Tekrar görüşemedik ne yazık ki, bir defa Bayburt Vakfının (Abdi İpekçi salonunda 2005) 21 Şubat Kutlama gecesinde ve bir iki defa da telefon konuşmalarımız hariç. Bunları niye anlatıyorum dostlar, birbirini gerçekten seven, tertemiz duyguların hakim olduğu, yani çocuklukta hatıraları olanların ne sıkıntılar ne üzüntüler yaşadığını ve yıllar sonra bütün bu suni ayrışmaların ne denli zararlara sebebiyet verdiğini belirtmek için şüphesiz. 

O günlerin, 12 eylüllerin, yitik 78 kuşağının düçar olduğu kötü ve “gidesi de bir daha gelmeyesi” günlerinin sosyolojisi henüz yazılmadı, gerçekten ve objektif olarak ta ortaya konulmadı.. Belki ileride, birer isimsiz aktörü olduğumuz bizlere o günler gerçekten sorulursa işte bu anlattıklarımız birer vesika olur sanırım. Ez cümle kardeş kavgası ve bir sürü pişmanlıklar.. 

Neyse bamtelimize dokunduk, bu kadar parantez içinde sızlanmalar(!?) yeter herhalde… Biz yine Kemal beye dönelim, ilk, orta, lise eğitimini çok başarılı olarak memlekette tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Maliye Bölümünü bitirdi. İktisatçı - Serbest Ticaret, HASAY Basın Yayın A.Ş. Kurucusu, Anadolu T.V. Genel Müdürü, Kumkumoğlu İnşaat Yöneticisi, 22 nci Dönem CHP İstanbul Milletvekili - Evli, 2 Çocuk babası. CHP parti meclisi üyesi.. Parti içi muhalif kanattan olduğu için 23. dönem aday olamadı veya olmadı.. 

Çok zeki, atak, haksızlığa tepkili, kırmızı çizgileri net, ulusal-milli duyarlılığı zirvede, okuyan, araştıran ve irdeleyen; güzel ve şık-sade bir giyim tercihi olan; güler ve güleç yüzlü bir hemşerimizdir Kemal bey. 

Uzun yıllar evvel ayrıldığı, yalnızca çocukluk ve gençlik hatıralarının kaldığı Bayburt’umuzu anladığımız kadarıyla gündeminden ve hafızasından hiç düşürmedi.. İstanbul milletvekili idi ama Bayburt için de elini taşın altına koymuş olup, tabii dönemi itibari ile partisi iktidar olmadığından dolayı memlekete kalıcı bir eser bırakamadı (hoş partisi iktidar olanlar ne yaptı ki).. Fakat bütün sosyal aktivitelere katıldığını söylememiz gerek.

Özellikle siyasi literatüre girecek eylemleri ve söylemleri ile göz doldurmuştur.. Kanal B televizyonunda sürekli olarak siyasi tartışmaların baş konuğu idi. 

Hanedan ve nüktedan bir yapısı olduğunu, yarenleri arasında şaka ve espritüel konularda oldukça rahat ve iştirakçi, saygılı ve kişisel olarak duruşu olan, vakarlı bir hemşeridir. Yarenlerinden bir kaçı; Şahin Erkul, Rahmetli Cemalettin Kumbasar, Şamettin Ergül, Küflü Abdullah ve bendenizi sayabilirim dönem itibari ile.. 

Bu değerli dostumuza, hemşerimize ait çok daha güzel anılar ve hakkında yazılacak çok güzel şeyler var, fakat malumunuz yaptığımız iş çok detaylı değil tanıtım amaçlı bir çalışma olduğundan, Kemal beye buradan ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi gönderiyorum. 

İSMET ÇAKAL


İsmet Çakal bizim çocukluğumuzdan beri tanıdığımız, hemen hemen ailesinin tümü ile şahsi dostluğumuz olan, çelebi, hanedan ve nüktedan, hatır ve gönül erbabı, ağırbaşlı, az konuşan, giyim ve kuşamına oldukça itina gösteren, duruşu ve vakarı ile memleketin bütün karakteristik özelliklerini taşıyan değerli bir hemşerimiz, gardaşımızdır..  

Kendisi ile olan diyalog ve samimiyetimiz diyarı gurbette gelişmiş olup, bu güne kadar İsmet gardaşımızla karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı bir dostluk ve arkadaşlık gütmüşüzdür.. 

En belirgin özelliği paylaşım ve hanedanlığıdır..
Özellikle gurbette, tanıdığı veya dolaylı olarak tanıdığı olsun, hemşerisi olsun, ihtiyaçlı bir gariban olsun; onlara izzet ve ikramı olan ve gerçekten kör kuruşuna kadar da paylaşan bir güzel yürektir.

Bilinçli ve yürekli bir hemşeridir.. İstanbul’a çok erken yaşlarda gitmiş olup, aşağı yukarı yapmadığı iş yok.. Diyarı gurbette iş aleminde umduğunu bulamamıştır.. Para kazandığını ancak esas olanın huzur olduğunu hep söyler.. Tekrar memleketine dönmesinde etken unsurun bu olduğunu düşünüyorum.

 
Yine memlekette birkaç iş dalında faaliyet etmiş olup, şu an memleketin en güzel restoranlarından olan “Bayburt Sofrası” isimli, haftanın belirli günlerinde canlı müzikte icra edilen, et-kebap ve yemek lokantasında iştigal etmekte, fakat bu kadar seçkin bir menü, güzel, temiz, hijyenik şartlarda hizmet sunmasına rağmen işlerinin tam istediği kıvama gelmediğinden müşteki..  

Zaman zaman kendisi ile telefon görüşmelerimizde memleketi çok sevdiğini, ancak kuru kuruya sevginin bir anlam ifade etmediğini, her gelen günün gideni arattığını, memleketin özellikle ticari, ekonomik ve sosyal bir çöküş içerisinde olduğunu, hâlihazırda birçok esnafın elindeki menkul, gayrimenkul, vs. gibi kazanımlarını paraya çevrilmesi halinde göçün çok daha ivme kazanacağını üzüntüyle bize anlatmaktadır.

 

İsmet gardaşımız, ticari faaliyetlerinin yanında sosyal ve kültürel etkinliklere de iştirak eden ve bu konularda elinden gelen hiçbir yardımı esirgemez. Şu an itibariyle Türkiye Bilek Güreşi Federasyonun Bayburt İl Başkanlığı görevini yürütmekte olup, bu dalda da memleketten yüz akı haberler; yani Türkiye, Avrupa ve Dünya Şampiyonlukları haberlerini memnuniyetle alıyoruz.. Gençlerimizin yürekleri gibi, bileklerinin de gücünün tescillenmesi bizleri ziyadesiyle gururlandırmış olup, tabi bu konuda çok güzel katkıları olan İsmet bey gardaşımızı da tebrik etmek gerekir düşünüyorum..
İsmet bey, memleketin tanınan, bilinen asilzade bir ailesine mensup, Kaya mahallesinde ikamet rahmetli Sabri Çakal amcamızın 3 numaralı mahdumudur. İyi bir aile reisi ve ailesine ve çocuklarına düşkün olduğunu söylemek gerek dostlar.. 

Bu hanedan ve vefalı, kadirşinas gardaşımıza ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet, bol kazanç ve huzur diliyoruz..


*******










Gönül defterimizin gül goncesi; geçmişten bu güne geleceğimizinde güzide has bahçesi olan Bayburt ve bu has bahçede yeşeren biri birinden değerli, elyazması niteliğinde insanımızı uzunca bir süreden beri, dilimizin döndüğünce, elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince siz değerli hemşerilerimize, özelliklede genç kuşak Bayburtlulara aktarmak amacıyla kaleme aldığımız “Hafıza-i Beşer” yazı ve anı, bir bakıma veya bir yönüyle de biyografik çalışmamızı bu bölüm ile neticelendirdik elhamdülillah..

İlk bölümde dediğimiz gibi, çalışmamızdaki kriterimiz, biricik  kıstasımız; sosyal statü, zengin-fakir, içtimai mevki gözetmeden sadece memleketimize ait insan figürlerini hiçbir hiyerarşi olmadan, aklımıza ve fikrimize yer etmiş, Bayburt maşeri hafızasında kayıtlı insanlarımızı yazmayı murad edip, yad etmeye çalıştık..
Tabii bu işleri yaparken de oldukça yoğun, güzel tepkiler aldık.. Birkaç ta “hasut” nevinden hoş olmayan tepkiler de almadık değil.. Bütün bu aldığımız olumlu ya da kısmen olumsuz tenkitler bizi adeta tetiklemiş olup, 25. bölüme kadar sizlerin sayesinde geldik.
Değerli dostlar, sevgili okurlarım!.. her şeyin bir sonu, bir nihayeti vardır.. Dolayısıyla biz kısmen de olsa maksadımıza havi bir işi iyi-kötü, kotardık düşüncesiyle bu iş’i burada noktaladık izniniz ve müsaadeniz olursa.. Bu güne kadar yazdıklarımızdan ziyade yazamadığımız çok daha kıymetli ve değerli hemşerilerimiz, dostlarımız ve kardeşlerimiz; hülasa değerlerimiz vardır. Takdir edersiniz ki, insan kaynakları ile kültürel bir hazine olan memleketimizin yazamadığımız çok daha güzel ve yarayışlı insanlarını bu platformda yazmak fiziki olarak imkânsızdır. Bu konuda sıkıntımız ve ayrışmamız olamaz, yani bizim yazdıklarımız en önde olanlardır diye bir iddia sahibi değili
Netice olarak ilk günden bu güne kadar bizlere soluk ve güç veren dostlara selam olsun! Burada, bu sütunlarda yer alması gerektiği halde tamamen bize ait bir eksiklikten kaynaklanan, yani yad edemediğimiz değerli hemşerilerimizden de nihayetsiz özürlerimizi kabul etmelerini istirham ediyorum.  












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay

Hafızai Beşer (8) Oflu Osman, Asım Hancı, Prof. Dr. Semra Kahraman, Salih Cengiz, Nizam Sayın, Muhsin Bayburtlu,