Hafızai Beşer (1) Osman Okutmuş, Şinasi Çakır, Cemalettin Kumbasar, Halit Yıldız, Orhan Ardahan, Köksal Ciyaval,Sıdı Laz, Canan Ergül

Değerli Okurlarım; bu seri yazımızın başlığını, ‘Geçmiş zaman odur ki, hayali cihan değer’ olarak yazacaktım… Bayburt ve iz bırakan insan değerlerine ait hatalı bir bilgi yazarım ve "kaş yaparken göz çıkarmayalım" diye; malum tedbir iyi iştir, çok iddialı değil, sadece hataları, sevapları ve başlığı ile müsemma bir yazı olsun amacıyla, ‘Hafıza-i Beşer’ diyerek, memleketimin maşerimizde silinmeyecek izler bırakan yüz akı; bir kısmı rahmet-i rahmana bir kısmı da hayatını idame ettiren değerli hemşerilerimi ‘Faruk Nafiz’ zaviyesinden anlatmayı murat ettik.

Dediğimiz gibi, yazımıza çok ihtiyatlı bir başlıkla başlamayı, belki bir hata yaparız bir dostumuzu, bir ağabeyimizi, bir büyüğümüzü; kısacası bir hemşerimizi üzeriz endişesi taşıyarak şimdiden hataları bana ait olmak kaydı ile Bayburt’umuzun yüz akı olan değerlerimizi; aklımıza, fikrimize yer ettiği kadarıyla ve herhangi sıralama yapmadan anlatalım..

OSMAN OKUTMUŞ

Hacı Osman Okutmuş amcamız, Bayburt’un dönemi itibariyle memleketin önde gelen eşraf ve simalarındandır.

Entelektüel, ülke ve dünya meselelerine müdrik, babacan görüntüsü ile yakışıklı bir 'ehtiyar'...

En belirgin özelliği müşfik ve güler yüzlü idi.. Haksızlığa tepkili, hülasa daima mazluma destek veren bir büyüğümüzdü. Babacan duruşu ve vakarı ile insanlara güven ve itimat telkin ediyordu… İnsanlar arasında ayırım yapmazdı, büyük-küçük, zengin-fakir ayırt etmez herkese ayni ilgi ve alakayı gösterirdi..

Değerli okurlarım bu ihtiyar kelimesi rahmetli hacı efendinin dilinde pelesenk olmuştu; kendisine has bir üslup ile büyük küçük sevdiklerine “ehtiyar!” diye hitap ederdi.

Kuşağı itibariyle bırakın memleketi, Anadolu da sözü edilen, hatırı sayılan bir kişilikti.. Temsil kabiliyeti ve birikimi ile şehrin en önde gelen eşraflarından biri olması boşuna değildir. Şehrin ekonomik olarak en önde gelen bir iş adamıydı. Oto Parçacı dükkânı, Sineması, Matbaası ve en önemlisi günlük yayımlanan bir gazetesi olan, (bu gazete "Bayburt Postası" bu gün 60 yaşına yaklaşmış, adeta memleketin yazılı bir hafızası, arşivi durumundadır) içi engin bir insan sevgisi ile dolu, gönlü bol, eli açık, kültürlü, değerli, çelebi bir büyüğümüzdü. Tanıdığı her Bayburt delikanlısına “kuçuk asker” sonraları da “ehtiyar” diye tatlı ve derin izler bırakan bir hitap tarzı vardı…

Yüz ak'ı bir beyefendiyi anlatmaya uğraşıyorum dostlar. Kültürlü, okuyan-yazan, irdeleyen, derinliği olan, çelebi, akil, atak, yakışıklı; giyim ve kuşamına itinalıydı. Kültürel ve sportif faaliyetlere önem veren; konuşma insicamı ve belagati mükemmel,tabiat ve kültür varlıklarına aşık ve korumacı, hanedan, nüktedan; nükte ve fıkralarıyla insanları mutlu eden bir kültür adamı idi.

Memleketin tarihi ve kültürel değerlerine katkıları söylenmeye değer, İkinci Plevne diye tarihe not düşülen Kop Şehitleri Anıtının yapılması hususundaki gayretleri herkesçe malumdur..

Yine Dede Korkut ile ilgili olarak, Dede Korkut’un mezarının bulunması ve Uluslar arası bir Festivale adının verilmesi hususunda devlet-vatandaş arasındaki işbirliğine öncülük etmesi; Genç Osman’ın Revan Seferinde 4. Murat ile ilgili olarak aralarında geçen malum tarihi bir olayı sahiplenerek memlekete mal etmesi vs. Gibi daha onlarca kültürel katkıları sayılabilir..

Halk bilimi diye tarif edilen folklor ve türkülerimize aşinalığı ve derin vakıfiyeti vardı.. Gençlerimizin bu kültürü elde etmeleri için teşvik ve nasihatları dinlenmeye değer; bize 1986 yılında “Bağdat Fatihi Genç Osman” adlı oyunu (Piyes 3 perde-1986) yazma ve sahneye koyma direktifini burada açıklamak istiyorum. Günlerce mütevazı yazıhanesinde oyunu yazma hususunda yardım ve desteklerini unutamam. Şeref konuğumuz olduğu Oyunumuzu sahneledikten sonra sahne arkasına gelerek oyunda tüm rol alan arkadaşlarımızı tebrik etmesi ve duygusal bir konuşma ile hepimizin gönlünü alması hala belleklerimizi süslemektedir. Kültüre aşina bir insandı vesselam.

İstikamet üzerine yaşadığını teslim etmek gerek Bu değerli büyüğümüze Cenabı Allah’tan rahmet, mağfiret ve aff niyazlarımızı gönderiyoruz .


HALİT YILDIZ

Namı diğer, Atatürk Üniversitesinin 1965-70 yılları arası en önde gelen ‘Türkeş’in Komandolarından’ Deli Halid…

Halit abi, özellikle benim kuşak, Bayburt delikanlısının örnek aldığı, lakabı ile müsemma gerçekten deli fişek, gözü pek, cömert, vefalı, yufka yürekli, tatlı sert, yüksek sesle hitap eden ve hızlı konuşan fişek gibi, adam gibi adamdı. Benim hayatımda çok özel bir yeri vardır… Ondan çok şey öğrendim desem yalan olmaz. En azından diri, mücadele etmeyi ve vefalı olmayı ondan öğrendim diyebilirim… Güzel insandı…

Değerli dostlar, Halit Yıldız memleketin asilzade ve köklü bir ailesine mensup olup, yine memleketin tanınmış iş adamlarından rahmetli Murat Yıldız (Laz Murat) amcamızın iki numaralı mahdumudur.

Bu değerli hemşeri almış olduğu lokal terbiye gereği hayatını bu istikamette yönlendirmiştir. Kırmızı ve lokal çizgileri çok nettir, tavizkâr değildir. Bilinçli, kavi ve belirgin bir karakter olup, kadirşinas, vefalı, çelebi, arkadaş ve yaren canlısı, vakur, babacan, eli açık, paylaşımcı, sosyal aktivitelere iştirakçi, az sinirli fakat çok merhametli bir Bayburt beyefendisidir.

Milliyetçi-Ülkücü bir dünya görüşüne sahip, bu özelliğini en yüksek noktalarda temsil ile, hayatını da inançları ve güttüğü siyaseti-ülküsü doğrultusunda tanzim etmeye çalışmıştır.
Özellikle hemşerilerine ve dostlarına karşı sonsuz bir sevgi ve muhabbet beslediğini biliyoruz. Üniversite eğitiminden sonra genel olarak hayatını memleket dışında, yani diyari gurbette kazanmaya çalışmıştır. Bir müddet memlekette tavukçuluk vb. İşi için bir çiftlik yapmış işletmiş ise de bu faaliyetini kısa tutmuş, ülkenin diğer illerinde inşaat sektöründe faaliyet yapmıştır.

Ankara Bayburt Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin unutulmaz hizmetler veren başkanları arasında yer almıştır. Cenab-ı Hakk ona Hac’cı da nasip etmiş olup, hayatını bu minval ve şuur üzere yaşamaya çalışmıştır.

Genç denilebilecek bir yaşta kaybettik bu iyi insan ve dost ağabeyimizi.. Hayatının son demlerini Çanakkale de geçirmiş olup, yakalandığı amansız hastalığa yenik düşmüştür. İstanbul ve Tekirdağ’dan kalabalık bir arkadaş ve yaren gurubu ile rahmetli olmadan bir ay evvel ziyaretine gittiğimizde gözlerinden süzülen damlacıklar orada bulunan herkesi duygulandırmıştı. Hastalığından çok muzdarip olmasına karşılık bizlerle uzunca bir süre konuşmuştu, herkesin hal ve hatırını sormadan geçmemişti.. Kalkıp ayrıldığımızda hiç takati olmamasına karşı kalkıp misafirlerine balkondan adeta bir “elveda!” Ve hakkınız helal edin anlamına gelecek son bakışı ve el sallaması içimize oturmuştu. Çok sevilen bir insan olması bizlere bu duyguları yaşattı dostlar.

Geçtiğimiz Haziran (2009) ayında rahmeti rahmana kavuştu. Ona yakışan bir final oldu, cenaze törenine ülkenin dört bir tarafından, eski bakanlardan, bürokratlardan, yaren ve dostlarından yüzlerce seveni tarafından ebedi yolculuğuna uğurlandı. Seni unutmayacağız Halit ağabeyi, Ruh’un Şad Olsun…


ŞİNASİ ÇAKIR

Şinasi Çakır bizim için çok önemli ve değerli bir ağabeyimizdi. Tam bir Bayburt beyefendisi; biraz kuşkucu, biraz sinirli, az biraz anlaşılmaz bir insandı.

Camii Kebir mahallesinden ve bu mahallenin efsane muhtarı Reşat Çakır beyin bir numaralı mahdumudur.

Lokal ve mevzii olarak Şinasi ağabeyimiz memleketin maşerine adını yazdırmış bir kültür adamıdır. Kültür hayatımıza en çok hizmet edenlerin başında gelir desem, hiçte mübalağa olmaz sanırım, bilenler bilir… En bilinmeyen türkülerimizi, manilerimizi bilir, barlarımızın nasıl oynanacağını, figür ve müziklerinin ne, nasıl olduğu ondan sorulurdu. Bayburt Folklor derneğinde, otorite idi. Hele tiyatro da bir zirve idi.

Ülke çapında profesyonel tiyatroların oynamaya cesaret edemediği oyunları o Bayburt’un mütevazı ortamlarında ve imkânlarında sahneye koyarak olmazları oldurmuştur. Az bir aksilik olmaya görsün gözleri çakmak çakmak, fıldır fıldır dönerdi. Biz, o çakmak ve fıldır fıldır dönen gözlerin ne dediğini anlardık...

Çok sevilen sayılan biri olup, tavrı ve edası, cana yakınlığı, müşfik davranışı, o kendine has “sertliği” bile her memleket evladı tarafından adeta babaya olan saygı gibi kabul edilirdi..
Beraber ilk olarak Hz. Ömer’in Adaletini anlatan “Onlar Böyleydi” isimli oyunu 1976 da sahneye koyduk.. Sonra 1977 de Moskof Sehpası, Sonra Çakıl Taşları, Tohum, İstanbul’un Fethi, İbrahim Ethem gibi şu an hatırlamakta güçlük çektiğim birkaç daha tiyatro eseri. Dostlar bu oyunlar öyle basit müsamerler değil, gerçekten sahnelenmesi oldukça zor, hepsi üç perdelik dekora ve kostüme dayanan altyapı isteyen oyunlardı. Yani öyle kısıtlı imkânlarla yapılacak kolay işler değildi. Biz bütün bu zorlukları (maddi-manevi) onun mihmandarlığı, bilgi ve becerileriyle, tecrübeleriyle aşabiliyorduk.

Yukarıda yazdığım kültürel faaliyetler yalnızca bizim kuşak ile olan faaliyetleridir Şinasi ağabeyimizin. Ayrıca kendi kuşağı ve sonraki dönemlere ait faaliyetleri de yazılmalıdır. Bayburt Folklor Derneğindeki unutulmaz tiyatral ve folklorel katkı sağladığı emekleri söylenmelidir..
Sağlık sorunları vardı. Fakat bu sorunlarını öyle pek ciddiye almazdı ama kendine iyi baktığı söylenebilir. Hukuk fakültesinden bu sağlık sorunları dolayısı ile ayrılmıştır. Hemen herkes tarafından çok sevilen ve hürmet edilen, bir daha kolay yetişmeyecek, baki kalan kubbede hoş bir sada bırakan bu büyüğümüzün bizim zaviyemizce ayrı bir yeri olduğunu gururla söylemeliyim.

Halen Karamürsel ve Ankara da ikamet! Ömreen bereket Şinasi abim.

CEMALETTİN KUMBASAR

(5 Kasım 2009 da Rahmeti Rahmana
İntikal etti. Ruhu Şad Olsun..)

Benim yüreğimin ve karakterimin yarısı.. Muarızı yoktu, dostu ve yareni çoktu… iyi bir Bayburt delikanlısı diye tabir edilen kavi biri idi. Bayburt kültür yapısı içinde yetişmiş, Bayburt’a has bir tavrı olan, kendisini bilen ve temsil eden adam gibi adam…

Memleketin asilzade ve seçkin bir ailesinden; Rahmetli Koca Reis Hüseyin Kumbasar beyin üç numaralı mahdumu.

Mütevazı duruşu, bir şahin kadar yırtıcı ve ayni zamanda serçe kadar da küçük bir yüreği taşıyan, yetenekli, çelebi, vakur, hanedan, nüktedan, kendi ile barışık, hatta kendini dahi mizahi olarak hicveden, naturel, göründüğü gibi olan, kültürlü, okuyan ve irdeleyen, sosyal becerileri zirvede emsalsiz kardeşimizdi.

“Taydaşı” olan herkes üzerinde derin izler bıkabilmiş, yetenekli, akıllı, bilinçli, Bayburt’a ve değerlerine sevdalı bir “Gönül Adamı” idi. Bar oynamayı çok sever, zarif ve kendine has engahlı oynardı. Ankara misket oyununu ve İzmir efe oyunlarına meraklıydı ve oynardı da… Davudi sesi ile “sen geç te, Bayburtlum bar’ın başına!” Nidası ile Bayburt gecelerinin vazgeçilmez nazenin kibar sunucusuydu. İstanbul Türkçe'sini çok iyi kullanırdı…
En bilinen özelliği, gülen ve güldüren bir insan olmasıydı… Ama o’nu bilenler de bilirdi ki, o en ciddi konularda bile işin ironik, komik, ve sanatsal yanını yakalar, tiyatral olarak yaşatırdı. O gerçek bir sanatkârdı desem hiçte mübalağa olmaz sanırım.

Beraberce anılarımız, hatıralarımızı burada açıklayamam dostlarım.. Zor! Çünkü o yükü kaldıracak gücüm yok. Bu yazı dizisini onu kaybettikten sonra kaleme almaya, onun aziz hatırasına bir nev’i ayrı geçen yıllarımızın bir özrü olması adına kaleme aldığımı söylesem bilmem maksadımı ifade edebilir mi?

Neyse bu kadar duygusallığı kaldıracak durumda değiliz.. Sevgili Cemo’muza, “del oğlana”, Rabbimden rahmet, mağfiret, aff ile huzur ve nûr dolu bir kabir hayatı niyaz ediyorum.

ORHAN ARDAHAN

Orhan ağabeyimiz; namı diğer Orhan Baba! Bayburt belediyesinin mütevazı ‘Fen İşleri Müdürü’dür. Bizim kuşak gençlerinin en önde gelen idollerinden biridir. Kendisi tıpkı yukarıda zikrettiğimiz Bayburt’un örnek şahsiyetleri gibi, kültürlü, çelebi, sağlam karakterli, yüreği Bayburt sevgisiyle dolu; ciddi ve vakur bir ağabeyimizdi. Uzun yıllar Bayburt Folklor Derneği başkanlığını özverili ve kısıtlı imkânlarla deruhte etmiştir.

Köklü ve asilzade bir ailenin ferdi. Şingah mahallesinden! Kuşağı içerisinde memleketin kültürel inkişafına en çok katkı yapan kişidir..

Fen İşleri Müdürlüğü’nün yanında kültürel hayata da çok önemli katkılar yapmıştır. Eğer önü açılsaydı, ülkemizin bu gün en önde gelen tiyatrocularından hem oyuncu hem de yönetmen olarak ismini yazacak kabiliyette birisi olurdu.

Orhan Ağabeyi, bizim kuşağa çok şey vermiştir. Birçok oyunda beraber hem oyuncu, hem de yönetmenimiz olarak ayni sahneyi paylaşma şansını elde ettik.. Rahmetli Cemalettin Kumbasar ile “İnsan Sarrafı” ve “Büyük Köprü” gibi gerçekten büyük ve profesyonel sahnelerin bile oynamakta zorluk çektikleri oyunları memleketin mütevazı ortam ve imkânlarında kotarmak kolay iş değil dostlar, bu iş ancak Orhan Baba gibi becerikli ve kültüre aşina, sevdalı insanlarla başarılabilirdi ve o imkânsızlar başarılmıştır.

Çelebi, hatır gönül erbabı, mütevazı, hanedan ve nüktedan, İstanbul Türkçe’sini güzel konuşan, giyim ve kuşamına önem veren, vefalı ve vizyonu olan bir ağabeyimizdir. Şu an Balıkesir Altınoluk’ta ikamet, değerli büyüğüm ellerinden öperim.

KÖKSAL CİYAVAL

Yiğit lakapsız olmaz düsturu ile namı değer; İblis!

Köksal ağabeyimiz öz be öz Şingah’lıdır,.. Köklü bir aileye mensup. Yanlış hatırlamıyorsam o, Mehmet Çelebi derdi, ama Şingâhlılık kültürü baskın olduğu için Şingah'lıdır diyoruz ve öyledir.

Nevi şahsına münhasır, özel bir Şingah delikanlısı idi.

Espritüel, komik, nüktedan, hazırcevap, güler yüzlü ekmeğinin peşinde, fakat kültürel faaliyetlerin her zaman aranılan bir vazgeçilmezidir. Gönül ve görev adamıdır. Haksızlığa tepkili, temsil kabiliyeti olan, vefalı ve kırmızı çizgleri net ve açık olan birisidir.

Özellikle doğaclama hikayeleri ile ve memleketin unutulmaz repliklerine havi skeçlerini gösteri dünyamıza sunan sanatkâr ruhlu ve derinliği olan bir ağabeyimizdir. Sıdı emi ve Laz Recep ile ilgili olarak çok vebali (!) Vardır… Kendisinden feyiz almışızdır.

Şu an Pendik Üst Kaynarca da ikamet.

SIDI LAZ (Cambaz Sıdı)

Sıdı emi demişken, bir anısını paylaşmak istiyorum. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı dönemi, Sıdı koyu bir muhalif CHP’lidir… O zaman tek parti dönemi ve herkes CHP’li ama muhalefette olanlardan… Aynı zamanda cambazlık yapıyor (canlı hayvan ticareti), epey bir kurbanlık büyükbaş ve küçükbaş hayvan toplayıp, Bayburt’tan Trabzon’a oradan da gemi ile İstanbul’a nakledecektir. Trabzon limanına getirdiği hayvanları götürecek olan gemi, bir gün, iki gün, üç gün ve müteakip günlerde bir türlü gelmez, hayvanlar telef olmak üzere… Çok zeki olan cambaz Sıdı, “olan ne yapım, ne edim” derken aklına Cumhurbaşkanı İnönü’ye bir telgraf çekmek gelir.

Gider bir arzuhalciye “yaz ola laz Temel” der; “Cumhur reisliği Mekamına, ben Bayburt eşrafından cambaz Sıdı Laz… Kurban Bayramı için Bayburt’tan İstanbul iline ihraç maksadı ile Trabzon vilayeti limanına büyükbaş ve küçükbaş hayvan getürdük… getürdük getürmesine de… Bir haftadır limana gelmeyen gemi yüzünden kurbanlık mübarekler telef olmak üzere. Sayın Cumhur reisim; eğer yarın öğleye kadar bu limana bir gemi geldi, ne ala; gelmedi ise, pasaportumun Moskova’ya vizesini, mallarımın da hazineye hibesini arz ve istida edirem… Bayburtlu Canlı Hayvan Tüccarı Sıdı Laz…”

Evet… Bu değerli büyümüz bunu yapmış. İşte Bayburtlu bu! Dedirtecek yüz akı bir büyüğümüz. Yani Anadolu irfanı ve feraseti ile mümeyyiz bir şahsiyet. Ne mi olmuş dilekçenin akıbeti, onu da ileride bir vesile ile açıklayalım isterseniz.

Sıdı amcamız Kadızade mahallesinin uzun süre muhtarlığını da deruhte etmiş olup, Çiçek Palas diye bilinen mekanın müdavimlerindendir. Yeri gelmişken zamanının önemli bir oteli ve kıraathanesi olan bu mekanın müdavimleri, Kavumacı Şavgı Efendi, İşaşır, Molla Fazlı, Madenli Ali Saka, Nevzat Saraycıklı (guvez), Cambaz Sıdı gibi sevilen eşraf ve memur kesiminin uğrak ve buluşma yeri idi.

Sıdı Laz, memleketin sevilen, sayılan ve saygın, unutulmaz hikayelerin kahramanı bir memleket figürüdür. Baba dostu rahmetli büyüğümüze rahmet, mağfiret ve aff niyaz ediyoruz.


MURAT (Canan) ERGÜL

Tuzcuzade Mahallesinden (galer) Derici Kemal diye bilinen ve onun oğlu olmakla her zaman övünen, küçük dev adam. Canan bey, benim değerli gurbet arkadaşım... Gurbete çıkarken göçeceği şehir hakkında benden bilgi alan, mütevazi, çalışkan, dürüst, saf ve pak , çelebi, bir yağız Bayburtlu…

Tanıdım ama onun kadar memleket hamaseti yapan bir onu gördüm desem yalan olmaz dostlar.. Yani öyle böyle değil, ucuz, aşılmış, duyulmuş memleket palavraları değil, gerçekten, içten ve samimi.. Buyurun işte bir örnek;

Basın Müşavirliği yaptığı Tekirdağ’da, Tekirdağ Valisine;
-“Sayın Valim, Rahmetli Atatürk’ün söylediği her şey doğrudur, tamam… Ama bir sözü var ki yanlış ve yalan!” Kurşun sessizliğinde bir ortam olur, fakat Canan bey, heyhat;
-“ Evet… Aynen bir sözü var ki, kuyruklu yalan”!!!
Vali şaşırır;
-“Murat bey (Tekirdağ da murat olarak bilinir) ne diyorsun sen!”, Canan Ağabeyi devamla;
-“Sayın Valim!  evet… hani diyor ya rahmetli Ata, “Bir Türk Dünyaya bedeldir” İşte o laf yanlış!” !!! Vali biraz kızgın ve şaşkın:
-“Eee… Peki nedir doğrusu Murat Bey!” Derken, Canan Ağabeyi yapıştırır cevabını:
- “Sayın Valim elbette ki Bir Bayburtlu Dünyaya Bedeldir” demez mi... Vali gülmekten yerlere yatar…

İşte böyle ironik bir zekâya sahip, kronik Bayburtlu ağabeyimizdir. Duygusal, nezaket ve zarafet erbabı, yürekli, vefalı, temsil yeteneği zirvede, hanedan ve nüktedan, naif, sulu göz(merhametli ve duygusal), herkes tarafından sevilen, sayılan ve saygın bir kişilik olup, diyarı gurbette yüz akı olan bir Bayburt beyefendisidir..

Cenabı Hak ona Hac’cı nasip etti ve muhterem zevcesi ile 2008 de bu herkese nasip olmayan farizasını, ibadetini de yerine getirdi.

Hayatımda üç adet mukaddesim var , bunlardan dolayı şükür içindeyim diyor; 1- Müslüman olmam, 2- Türk Olmam, 3- Bayburtlu olmam..

Ülke genelinde, sahip olduğu duygu ve düşüncelerden dolayı bir çok İl’imize sürgün olarak gitmiş ve birçok yerde lise müdürlüğü, şube müdürlüğü, basın müşavirliği olmak üzere kamuda 36 yıl görev yapmış, çileli ve kadirşinas değerli bir gurbet arkadaşımdır… İyi ki varsın Murat Ağabeyim…
*****

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay

Hafızai Beşer (8) Oflu Osman, Asım Hancı, Prof. Dr. Semra Kahraman, Salih Cengiz, Nizam Sayın, Muhsin Bayburtlu,