Hafıza-i Beşer (Özel-2) İsmail Hakkı Çalışkan, Selahattin Aydoğdu, Dr. Şahbender Çoraklı,Mahmut Kırtan, Yüksel Aktaş



İSMAİL HAKKI ÇALIŞKAN

İsmail Hakkı Çalışkan hocamız tanınan ve bilinen köklü bir aileye mensuptur.. Erikdibi (paynık) köyünden. 


Hanedan ve oldukça nüktedan, esprilerine ve yarenliğine doyum olmayan, güldüren ve fakat güldürürken de derinliğine düşündüren bir üslup ve kültürel zenginliğe sahip;   ‘eski zemanlara’  çağrışım yaptıran özel bir kişilik…

Öğretmenimiz olmasından kaynaklanan duruşu ve saygın kişiliğine hayrandık hocamızın  ve hayatımızın ileri yıllarında daha derinliğine tanıdıkça daha da sevdik diyebilirim.

Sevgili okurlar, İsmail Hakkı Çalışkan,  04.11.1971 - 31.03.1977 tarihleri arasında Bayburt Lisesi Müdürlüğü ve edebiyat öğretmenliğini deruhte  ile ülkeye hizmet sunacak  belki  yüzlerce avukat, kaymakam, vali, doktor, eczacı, mühendis,  öğretmen,  memur, ordu  ve emniyet mensubu gencin yetiştirilmesine ve daha eğitimli, daha donanımlı olarak ülke hizmetine hazırlanmasına vesile olan eğitimcinin adıdır… 
Emekleri yadsınamaz.
Otantik bir Bayburt evladıdır..Memleketin yaşam ve kültürel tercihine uygun bir tarzı vardır. Tok ve davudi bir ses ile muhataplarına güler ve güleç yüzle hitap eder, kurduğu güzel ve edebî cümlelerle ne kadar nezih bir insanla karşı karşıya olduğunuzu hissettirir.. Temiz ve sade bir giyim-kuşam tercih eder. Hamaset erbabı, tok sesi ile dinleyenlerini etkiler.. İrdeleyen ve araştıran çelebi bir Bayburtlu!


Hemen her zaviyeden  dost, arkadaş edinen bir karakter, has Bayburtlu..  bir arkadaşı şöyle anlatıyor hocamızı: "Paynık köyünün  dert babası, dava ve iş takipçisi, ambülâns görevlisidir.. Derdi olan, hanımına kızan, beyinden eza çeken, sabah kargalar şeyini yemeden Çoruh boyunda ki İsmail hocanın evinin dış kapısının tokmağını, alacaklı gibi gümbürdetir.  Hanımının açtığı kapı aralığından geleni görüp, neden geldiğini pantolonun uzun kemerini (...) takarken düşünen İsmail hoca, elini yüzünde gezdirince sakalının uzadığını fark eder!  Olsun sorun değil, bir büfeden aldığı jiletle okul lavabosunda saniyesinde işlem tamamdır." 


Lokal kültürümüze hayran ve aşinaydı, çok iyi hatırlıyorum lise folklor ekibine zurna çalan rahmetli Cilara’lı Recep emmiyi her görüşünde mutlaka bir zurna peşrevi ve  resitali yaptırırdı, davulsuz.. İnanır mısınız zurnanın o tiz ve kulakları sağır edici sesini daha iyi alabilmek yani adeta hıfzedebilmek, moda  deyimi ile içselleştirmek için kulağını zurnaya yapıştırır bundan büyük bir keyif aldığını da gülerek anlatır, kısaca çalınan parça veya ezgi hakkında bilgi verirdi. Benim hocamıza hayranlığım işte ondan sonra pekişmiştir.. Daha ziyade her devrin zamaneleri gibi bizim de "zemaneliklerimiz" vardı tabi, hocamızın  yerel  spontaneizme olan tavrı, zevki ve hevesi bize o günün zemane  popüler kültüründen uzaklaşıp,  yerel ve milli kültüre karşı sempatimizin olmasına vesile olmuştu.  Ve o günden bu güne her zurna sesi duyduğumda duygusal bir fırtınaya tutulduğumu ve hocamızı hatırladığımı burada söylemem gerek..

Öğretmenimiz, ilk ve orta tahsilini Bayburt’ta, lise öğrenimini Erzurum Lisesinde (1962) ,  Üniversite öğrenimini Atatürk Ünv. Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde (1966)  tamamlamıştır.

1977 yılında ayrıldığı Bayburt Lisesi Müdürlüğünden sonra yine kendi okulunda edebiyat öğretmeni olarak 1986 yılına kadar devam etmiştir.. 1986 - 1998 yılları arasında (12 yıl) Bakanlık Baş müfettişliğini  deruhte ile anılan tarihte emekli olup, bilahare  İstek Vakfı Teftiş Kurulu Başkanlığını da 2007 ye kadar yapmıştır.. yani cem’an kırk yıl kadar eğitime hizmet vermiştir.

Arkadaş, dost ve yarenleri tarafından aranılan ve saygın bir kişilik olan Hocamız milli ve manevi konularda oldukça bilinçli, derinliğine irdeleyen, araştıran, daha ziyade olayların ironik ve trajikomik yanlarını tespite yönelik bir yaklaşım sahibidir.. Milliyetçi ve Atatürk eksenli dünya görüşüne sahip olup, duruşu ile de sahip olduğu değerleri yansıtır.

Mesai arkadaşı, yareni ve dönemin Lise Müdürü (sonradan İlçe Milli Eğitim Müdürü) değerli eğitimci Mehmet Kütükçü beyin İsmail bey ile ilgili anılarından bir bölüm okumaya ne dersiniz…

“Gözlerimi yumup Bayburt’u düşündüğümde gözlerimin önüne beyaz steyşın bir Renault gelir. Nerde duracağı belli olmayan, sanki durmak için bahane arayan tavrıyla Cumhuriyet Caddesi boyunca yavaş yavaş ilerlerken aniden duran! Açılan kapıdan ortanın üstünde boyuyla ihmal edilemeyecek göbeği ve geriye taralı kıvırcık saçlarıyla Paynik ağası, yılların öğretmeni, müdürü İsmail hoca iniyor. Acaba kimle konuşacak diye beklemeyin, bir kişinin elini sıkarken beş kişinin hatırını birden sorabilir! 

- “Müdürüm!” dedi bana dönerek, uzattığım elimi şefkatle sıkarken…
- “Erzurum’dan geliyorum. Bu sefer ki hayırlı hasta, hem ölmedi hem de benzinimi koydular.”
Derken kahkahayı patlattı. En büyük zevki jetonla telefon etmekti. Bir avuç jetonla o zamanlar Erzurum ve Gümüşhane’de olan telefon kabinlerine girdi mi? Bekle ki çıkacak! Jetonlar bitmeden asla, jetonla telefon etmek için 200 Km yol gideni göreniniz var mı?  

Altımızda arabamız, benzin de bizden değil. Bayburt kazan, biz kepçe. Ziraat Meslek Lisesi müdür odasındayız. Askerlik Şube Başkanı, Orman Fidanlık Müdürü… Kalabalık bir grup sohbet ediliyor. Refik Hoca laf arasında günlük süt ihtiyacı olanlara süt verebileceklerini anlatmaya başlayınca, İsmail hoca dayanamadı. Tüm saflığıyla: “Refik hocam bir şey sorabilir miyim, sütünüz temiz mi?” diyerek hiçbir şey olmamış gibi okul müdürü Süleyman beye baktı. Bir kısmı espriye kahkaha atarken, anlamayanlarda benim gibi saf saf bakakalmıştı. "

Muhterem Mehmet Kütükçü Müdürümüzün de yukarıdaki anılarında teyit ettiği gibi,  yaren ortamlarının aranılan, saygın; nükte ve ironi üstadı bir kişidir.

Yabancı kelime ve kavramlara karşı antipatikti hatırladığım kadarıyla, mesela Fransızca ‘Pardon’ kelimesini ‘affedersin’ yerine kullanılmasını hazmedemez  ironik bir şekilde kullanan kişiyi  söylediğine, söyleyeceğine pişman ederdi...  keza hatırlıyorum ‘normal ve (a)normal’  kelimelerinin kullanımı halinde kullanana  yaptığı ders niteliğindeki esprilerini burada anlatmama gerek var mı bilemiyorum. Velhasıl  arınmış,  duru ve öz  Türkçe kullanılmasından yana bir eğitimciydi..

Muhtemelen 1995 yılı idi Pendik’te bir İlköğretim Okulunda mutemetlik yapıyorum. İç hat telefonum çaldı, karşımda okul müdürü: “Faruk bey odama  gelir misin..”, müdür beyin odasına girdiğimde hemen masaya ilişik  koltukta İsmail Hakkı Hocamız oturuyor, beni görür görmez gözleri gülümseyerek  ve her zamanki zarafet ve nezaketiyle: “ gel bakalım Faruk’cuğum” diye ayağa kalktı, şaşırmıştım..   ben hocamın ellerinden öperken hocamın beni bağrına basmasını asla unutamam.. Benim o okulda çalıştığımı duymuş ve sırf beni onore etmek adına  okula ziyarete gelmişti..  bu kendinden menkul asil bir aidiyet ve asalet  sahibi  olan güzel yüreklerin işidir, müdür bey beni çağırmadan evvel orada bulunan zevata  hiç te hak etmediğimiz sitayiş ile anlatmış bizi. İsmail Hakkı hocam  gittikten sonra okul müdürü: “ya Faruk bey,   çok güzel şeyler söyledi senin için, helal olsun sana.. bir bakanlık müfettişinin sırf öğrencisini onore etmek adına buralara gelmesi ne  güzel yahu demiştir..


Tabi değerli dostlar ayni zamanda İsmail Hakkı Bey kadimden baba dostumuzdur da, yani bizim de “eyni” mizi, "libası" mızı  bilen, tanıyan  birisi…

İsmail Hakkı hocamız şu an İstanbul Cevizli de ikamet…

Değerli dostlar bu değerli eğitimci büyüğümüzün dillere pelesenk olan ve memleketin maşerine kayıtlı çok güzel şeyler var, fakat malumunuz bizim burada yaptığımız kısa bir tanıtım işi olduğundan bu değerli hocamıza buradan ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dolu bir yaşam diliyoruz, iyi ki sizi tanımışız hocam.

SELAHATTİN AYDOĞDU

Selahattin Aydoğdu 1971 Muş Lisesi
Müdür Baş Yardımcısı
Selahattin Aydoğdu hocamız aslen Örence (everek)  Köyünden olup, doğma büyüme Zahit Mahallesinden,  asilzade ve köklü bir ailenin mensubudur.. İlk ve Orta öğrenimini Bayburt’ta, Gümüşhane Öğretmen Okulu, yüksek eğitimini de Kazım Karabekir Eğitim Esntitüsünde tamamlamış olup, yıllarca ülkemizin birçok İl’inde Öğretmenlik, Lise Müdür Yardımcılığı, Lise Müdürlüğü, Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü yapmıştır.. eğitimde geçen 30 küsur yılı yüzakı bir seyir izler.  Emekli olduktan sonra yine eğitime hizmet etmeye devam etmiştir. Üniversiteye hazırlık eğitimi veren dershanelerde idarecilik, öğretmenlik ve dershane işletmeciliği yapmıştır..

Değerli dostlar Selahattin hocamız, memleket değerlerini bünyesinde muhafaza ile  öne çıkan huy ve karakteristik  yapısıyla, hanedan, nüktadan, mert, güvenilir, alicenap, babacan, insana güven veren  bir bir eda sahibi, vakur, memleket meselelerine vakıf, haksızlığa tahammülsüz ve oldukça tepkili, çelebi bir Bayburt beyefendisidir.

Yiğit lakabıyla anılır dolayısıyla bu ağabeyimiz de  fiziki yapısına izafeten “ herkül” lakabıyla bilinir ve gıyabında da öyle tanıtılır.. Üç evlat sahibi, 2 erkek, 1 kız. Evlatlarını memlekete hayırlı birer birey olarak yetiştirmiş olup hepsi eğitimli kardeşlerimizdir. Ayrıca yine bir memleket değeri,  tanıyan her hemşeri tarafından sevilen ve sayılan, saygın bir ağabeyimiz olan Şoförler Cemiyetinin efsane başkanı rahmetli Ali Rıza Aydoğdu'nun küçük kardeşidir.

Özellikle bizim kuşak itibariyle Selahattin ağabeyimiz  güçlü, kuvvetli ve sportmen yapısıyla bir idoldür. "Herkül  Selahattin" olarak hafızamıza nakştır… Yukarıda haksızlığa tahammülsüz olduğunu yazmıştık, işte bir örnek; yer Çoruh sineması, 1960 lı yılların ikinci yarısı ayni mahalleden büyüğü olan Nuri Tuluğ’a 15-20 kişi dövmek için hücum ederler, Selahattin ağabeyi de oradadır hemen müdahale eder ve bu mütecaviz hemşerileri sinemadan tekme tokat dışarıya atar.. Bu tabii memleket kamuoyuna “herkül Selahattin Çoruh sinemasını  boşaltmış” olarak yansıyacaktır. Ayrıca memleketin meşhur gençler arasındaki mahalle kavgalarının yapıldığı zamanlarda  da çok cevval olduğunu söylemeliyiz..

Herkül Selahattin Aydoğdu böyle de, peki eğitimci Selahattin Aydoğdu nasıl birisidir; inanın dostlar birebir şahit olduğum kadarıyla,  özellikle Muş Lisesinde Müdür Yardımcılığı yaptığı dönemde öğrencilerinden tanıdıklarım var,  bu değerli hemşerimiz, ağabeyimiz hakkında yüz akı kayda değer ve hoş şeyler naklettiler bize; “Selahattin hocamız bize adeta bir baba, bir ağabey gibi  geleceğimizi, istikameti gösterdi, bizim ona ödenemeyecek borcumuz çok kendisini hala arar,  sorar ve yad ederiz.. Söylenecek çok güzel meziyetleri var” demişlerdir.. Yetiştirdiği öğrencilerinden biri şu an  İlimiz Valisi Sayın Kerem Al beyefendidir! Ayrıca ülkemizin kamusal ve özel sektörde başarılı olan öğrencilerine ilaveten, siyasette de şu an  TBMM iki milletvekili olduğunu da yazmak lazım..  Ayrıca 1980 öncesi Kütahya Eğitim Enstitüsü Müdürlüğündeki akil ve sağduyulu hizmetleri  dillere pelesenk, adeta bir efsanedir Selahattin  ağabeyimiz..

Böyle bir geçmişe sahip olan ve memleketin temel değer ve yargılarıyla donatılmış Selahattin ağabeyimiz bizim zaviyemizce çok duygusal bir yapısı olduğunu da söylemek gerek.. Vefalı ve kadirbilirdir.  

Şu an Ankara da ikamet.. Bu sayın eğitim duayeni büyüğümüze ahir ömründe sağlık, sıhhat ve afiyet temenni ediyoruz.

DR. ŞAHBENDER ÇORAKLI
Şahbender Çoraklı Çerçi köyünden, asilzade, tanınan ve bilinen köklü bir ailenin ferdi.. Eski Gümüşhane Dersiamı ve Müftüsü Halil İbrahim Efendinin kardeşi Eşref Hafız efendinin torunu. Hocagiller diye de anılırlar.

Değerli okuyucularım, bu iki kardeş Halil İbrahim ve Eşref Hafız muhterem büyüklerimiz yaşadıkları tarihte hem Bayburt’ta hem de çevrede çok etkili eğitimli ve insanlara hamiyet eden ilim ve irfan sahibi fazıl kişilerdir.  Mesela bu iki alim kardeş ilmi tahsil edebilmek için Bayburt’tan ta Erzurum ve Van’a yürüyerek giderek oralarda Medrese (bu günkü Üniversite) eğitimini ikmal etmişler  ve memleketlerine dönerek kendi  insanlarına katkı ve faide sunan o dönemin aydın ve münevver kişileridir..

Evet Şahbender Çoraklı bey de böyle bir ailenin mensubu olarak hayatına yön vermiş ve bu şeref defterine acaba neler ekleyebilirimin çabası içinde uğraşan bir değerli hemşeri ve kardeşimizdir. Akraba olduğumuzdan dolayı Dr. Şahbender beyi ta çocukluğundan bu güne çok iyi tanıdığımı burada belirtmeliyim.

Kişisel ve fiziki yapısı itibariyle biraz soğuk görünse de esasında sıcakkanlı bir tabiatı olduğu kesin, belli etmez veya edemez.  Eğitim durumu ve akademik kariyeri ile ilgili bilgileri aşağıya yazacağız fakat biz yine kişisel tanıtıma devam edelim isterseniz; hanedan ve nüktedan bir yapısı olduğunu söylemekle birlikte duruşu ve aldığı lokal terbiye gereği bunu pek hissettirmek istemez..  kırmızı çizgileri net ve anlamlıdır, milli ve manevi konularda tavizsiz ve gerektiğinde elini taşın altına koyar… Haksızlığa tepkilidir.. Giyim ve kuşamına önem verir ve sadeliği tercih eder. Dostuna dost olduğunu bilenler bilir.. Arkadaş ve yaren ortamlarında neşeli ve aktif olmayı yeğler. Okumayı ve derinliğine irdelemeyi sever, duruşuyla tam bir Bayburt beyefendisidir diyebiliriz dostlar.

Kısaca cemaziyelevveli şöyle;

1963 Bayburt Çerçi köyü doğumlu, 1968-73 İlkokul Çerçi Köyü ilkokulunu, 73-76 Bayburt Ortaokulunu, 76-79 Bayburt Lisesini bitirdi.

1980-84 yılları arasında Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesini,
1988-90 Türkçe ve Almancadaki ikilemeler konulu Yüksek Lisans çalışmasını
1995-2001 Anlatım Teknikleri konulu Doktorasını yaptı ve bitirdi.

1985 den 2009 a kadar Erzurum Atatürk Üniversitesinde 24 yıl görev yaptı

Avrupa Birliği Erasmus programı çerçevesinde Polonya’da da bir müddet derslere girmiştir. Halen 2009 dan beri gittiği Almanya Köln Üniversitesinde, geleceğin Almanya’sında iş başına gelecek olan Alman gençlerine Türkçe öğretmek gibi kutsal bir görevi yerine getirmektedir.

Öğrenciliği sırasında Almanya’da işçi olarak da çalışan Şahbender bey oraya misafir işçi olarak gitmiş orada iz bırakmakta olan Türklere vefa borcunu ödemek ve bir nebze olsa da katkıda bulunmak için, Almanya’daki Türk Edebiyatı, kendi deyimiyle “Araf’taki Edebiyat” üzerine kitap hazırlamaktadır. 

Bugüne kadar yayınlanmış birçok makalesi, birçok çeviri kitabı bulunmaktadır.

Köyünü ve Bayburt’u çok sevdiğinden onlardan hiç kopamadan, dünyaya açılmayı ve Türk Edebiyatını, Türk Kültürünü ve Türkçeyi yayma çabalarını da ihmal etmemiştir. Almanca ve İngilizce bilmektedir.

Evet değerli dostlar dediğimiz gibi memleketimiz Dr Şahbender Çoraklı beyin şansında görüldüğü gibi  gerçekten insan kaynakları bakımından mümbit ve namütenahi bir derya, bir ummandır adeta.

Şahbender bey köyüne aşık bir kardeşimizdir, Erzurum’da iken de  her ay köyüne gider orada kendine yapacak bir iş bulur mutlaka…  Yani sıla-i rahim eden bir kardeşimizdir..  köklerine ve aidiyetine müdrik bir değer. Ailesine, çocuklarına, akrabasına, eş ve dostlarına tutkunluğunu söylemek lazım.

Hakkında daha çok bilgi olan bu kardeşimizin hakkında bu kadar bilgi kafidir diyerek kendisine diyari gurbette yapacağı hizmetlerde başarı dileğimizle, sağlık, sıhhat afiyet ve huzur temenni ediyoruz.

MAHMUT KIRTAN

Mahmut Kırtan bey Tuzcuzade mahallesinden, tanınan ve bilinen bir köklü aileye mensuptur.. babası şoför esnafından Hacı Ali Kırtan bey, anası da bostancı ailesinden..  Şeceresi temiz, ailesi kars macirlerinden; Ardahan’dan memlekete  nakil bir yanık bir Anadolu evladı;

Gönlüm saraylarda olsa
Derler ki; viranı bilmez.
Gözüm meyhanede olsa
Derler ki; erkanı bilmez.

Zevrakimi atıp suya
Yüzdürseydim doya doya
Girmeseydim hiçbir koya
Derler ki; limanı bilmez.

Boyalanıp renge gisem
Yeşilde sarıyı versem
Yanılsamda bir yâr sevsem
Derler ki; Cananı bilmez

Gariple düşkünle olsam
İhlas ile yola varsam
İlerleyip mânâ bulsam
Derler ki; divanı bilmez

Aşk-ı hakikatle yansam
Bülbül olup oyalansam
Zakir olup zikre dlsam
Derler ki; devranı bilmez.

Dünyayı bir pula satsam
Kendimi odlara atsam
Mahmut’um ayak uzatsam
Derler ki; yorganı bilmez.

1955 doğumlu Mahmut bey, ilk, orta ve lise tahsilini memlekette ikmal ile Bayburt Ziraat Odasının mütevazı ve çalışkan, dürüst muhasebecisidir.. Mazbut bir aile ve kişisel yaşam sahibidir. Ziraat odasında 28 yıl hizmet yapmış olup, 2009 da emekli olmuştur..  4 evlat sahibi, 3 kız  1 erkek.

Daha gençlik yıllarından itibaren yazmaya, araştırmaya meyyal olan Mahmut bey, mesleki hayatının yanında edebi ve şiirsel ve yöresel araştırmaları ve çalışmalarıyla irdelenmesi gereken değerdir diye düşünüyorum..  Ziraat Odasında halk ile irtibatı oldukça yoğun olduğundan Mahmut bey heveskâr olduğu kültürel çalışmalarını birinci elden yani halk irfanının kaynağından belge ve gözlemleriyle oluşturduğu, ürettiği, gerçekten okunması gereken eserler vermiştir..

1998 yılında BVG yayınları arasında “Bayburtlu Bürhanî”, yine ayni yıl Töre yayınlarında “Bayburtlu Şairler Antolojisi” ni, 2008 yılında da “Bayburtlu Hicranî” Fide yayınları arasında yayımladı.  Şu an hazırladığı ve yayınlanmaya hazır 10 adet eseri var; 1. Mana İkliminde (kendiŞiirleri), 2. İnci Taneleri (Nasihatlar), 3. Genişletil-miş Bayburtlu Şairler Ant., 4. Genişletilmiş “Bayburtlu Bûhanî”, 5. Toklacıklı Hilmi Baba, 6. Nivli Küçük Hafız, 7. Bayburt’tan Yaşanmış Fıkralar, 8. Bayburtluca Hasbihal (Basında yayınalanan yazılarım), 9. Bayburtlu Şaşkuni, Bayburtlu Şairlerden“Güldeste”…

Şair yönü de olan Mahmut bey;

Mahalle Galer de gözümü açtım
Adıma Mahmut Olsun dediler
Başıma gelen işlere şaştım
Arasın çileyi bulsun dediler..

Diye derunundaki duygularından bir kesiti bir mısrada böyle ifade etmiş.

Bizim zaviyemizden de, Mahmut Kırtan bey; çelebi, akil, mütevazı, hoşgörülü, nezaket ve zarafet sahibi, güzel ve temiz ve oldukça sade bir temiz giyim sahibi, çalışkan-dürüst, iyi bir aile babası, çevresinde sevilen ve saygın bir kişilik, hanedan ve nüktedan bir hemşeridir..

40 yıla yakın bir tanımışlığın bizde bıraktığı bu izlenimlere ilave edilecek daha çok güzel meziyet sahibidir.. Her hemşerimiz gibi milli ve manevi, lokal konu ve hususlarda derinliğine bir bilgi malumat sahibi olduğu, kırmızı çizgilerinin var ve net olduğunu yazmamız gerekir.

Mahmut Kırtan beye buradan sağlık, sıhhat, afiyet ve ahir hayatında huzur dileklerimizi gönderiyoruz…

YÜKSEL AKTAŞ

Yüksel bey bizim 1974 ten beri tanıdığımız ve çokça sevdiğimiz, saydığımız bir gönüldaşımızdır.. Yüksel gardaşımı nasıl anlatayım bilemiyorum.  En belirgin özelliği nezih, ağırbaşlı ve utangaç olmasıdır.  Biz biliyoruz da bilenler de bilir gizli bir yürektir, hiç mi hiç belli etmez. Aidiyeti ciheti ile samimiyetini adeta sessizce vücut dili ve davranışlarıyla belli eder. Beylik laflardan ziyade reel söz ve ifade tarzını benimser ve öyle konuşur. Bencil ve bağnaz tiplerden uzak durur, merhametli ve yardımseverdir.

Çok okuyan ve irdeleyen bir kişilik..  Arkadaş ve yaren ortamlarında adeta açılır, nüktelerini ve şakalarını yerinde yapar ve gayri ciddilikten hoşlanmaz. Bencil değildir paylaşmayı sever.  Daha doğrusu sanatkar ruhlu  değerli bir kardeşimizden bahsediyorum..

Ressam ve kimyager.. Resim sanatıyla ilgili akademik bir eğitim almamasına karşı ta çocukluktan bu güne kadar sanki akademik eğitim almış ressamlar kadar başarılı çalışmalarını görmüşüzdür. Akademik eğitimi ise KTÜ Kimya Mühendisliği (1986)  mezunudur..Sanatın her dalı ile ilgili bilgi ve malumat sahibi olup, halen bu konuda kendini sürekli yenileme çabası içindedir.

Giyim ve kuşamına gerçekten itinalı, temsil kabiliyeti olan, düşündüklerini muhataplarına kendine has bir uslupla anlatan, İstanbul Türkçesini güzel konuşan fakat otantik Bayburt ağzı ile konuşmayı tercih eden bir kişilik sahibidir…

Değerli dostlar Yüksel beyden eğitim ve mesleki geçmişiyle ilgili bilgi istedik, o aşağıda tırnak içindeki kısa otobiyografisini göndermiş.. Biz de noktasına dokunmadan aynen birinci elden sunuyoruz;

“Faruk bey, Yüksel Akdaş, çok konuşmaz, dernek vakıf gibi sosyal aktivitelerde bulunan, okuyan ve sanatın her dalıyla ilgilenen; Türkiye Filateli Üyesi Bayburt’ta doğdu; Aktaş, Akdaş ve Akbaş soyadı olanların bir çoğu ile akrabadır..

Karadeniz Teknik Üniversitesi Kimya bölümünü 1986 yılında bitirdi.
1991 askerlik sonrası evlendi 1990 yılından buyana kamuda çalışıyor. Yüksel çocuk yaşından beri resim sanatıyla ilgilenir, hiçbir ustadan ders almamasına rağmen iyi bir gözlemcidir.  İlkokul sıralarında resim yapar o yıllarda ilkokul öğretmeni Mehmet Salih (HOCAOĞLU) in dikkatini çekmiştir. Herhangi bir ustadan ders almamıştır, tekniğini gözlemleri sonucu geliştirmiş ….

İlkokul sonrası, öğretmeni Mehmet Salih beyle Ortaokulda karşılaşır. Salih Hoca Bu sefer dışardan resim derslerine gelmektedir. Sınıf gazetesini tek başına hazırlar, resimler ve karikatürler çizer…

Daha sonra orta okulda Resim Hocası Sevinç ALTAN’a ve liseyi bitirene kadar resimle ilgisi olmayan bir çok öğretmenle karşılaşır..  Sevinç ALTAN ve öğrencileri Ortaokulun duvarlarına çeşitli resimler yaparlar (Yüksel orta ikinci sınıfta ilk büyük ebatlı siyah-beyaz ciritçiler resmini yapar ) Son yıllara kadar duvarda kalan bu çalışma okulun boyanması sırasında üzeri boyayla kapatılmıştır.

O yıllarda okullarda kutlanan (Orman haftası, Yeşilay haftası gibi günlerde açılan sergi ve yarışmalarda çeşitli ödüller alır.) Tiyatro ve gösteriler için pano sahne arkası büyük boy resimler yapar.. (İstanbul’un fethi… gibi, Ulubatlı Hasan, ve o yıllarda öğrenci olaylarında İstanbul’da şehit edilen milliyetçi bir öğrencinin  kar yağarken çekilmiş siyah beyaz fotosunu cenaze merasimi siyah-beyaz olarak büyük boyutlu olarak tuvale yapar.. Sipariş üzerine bir çok resim yapar…
İlginç bir özellik/ Siyah haricinde (spor ayakkabı hariç) başka renk ayakkabı giymedi..

Çalışma alanları;
  • (duralit üzerine) dokulu Yağlıboya resimleri
  • Tuval üzerine yağlıboya,
  • Suluboya çalışması
  • Camaltı tekniği,
  • hat ve kaligrafi çalışmaları
  • Özgün grafik tasarımlıları…

Üniversite yıllarında Trabzon da 2 Karma sergi ile Bayburt’ta Dede Korkut Festivali, 21 Şubat Kurtuluş Bayramı, Cumhuriyet Bayramı gibi önemli günlerde 7 tane karma sergide eserlerini sergilemiştir..”

Evet sevgili dostlar kısaca Yüksel bey kendini ve iştigal olduğu işleri böyle ifade etmiş.

Milli ve ulusal meselelerde çok titiz ve realist, ayakları yere basar.. Tespitleri  yerinde ve adeta bir diplomat ölçeğinde ne söyleyeceğini önceden tespit eden bir usluba sahip. Kırmızı çizgileri net ve haksızlık karşısında avazı vardır.. Sevdiklerine yüz çevirmez yani vefakar! 

Halen  Bayburt Valiliği nezdinde SYD Vakfı Müdürlüğünü başarı ile yürütmektedir.

Yüksel Akdaş beğ benim kadim dostumdur ve  onun hakkında ne yazsam azdır.. Geçmişten günümüze paylaştığımız acı ve tatlı çok hatıralarımız var, bir defa dahi kendisinden incinmedim ve incitmemeye gayret ettiğimi söyleyebilirim.

Böylesi yüz akı bir geçmişe sahip bir gardaşımı anlatmanın zorluğunu bilmem anlatabildim mi, hülasa son söz o’na, ailesine ve sevenlerine sağlık, afiyet ile huzur diliyorum.


Yorumlar

Adsız dedi ki…
Faruk Bey, Selahattin bey.İsmail hakkı Bey hakkında yazdığınız harika sözler beni öğle duygulandırdı ki ağlamamak için kendimi zor tuttum.Bütün bu yazılanların fazlasını hakeden biri İsmail hocam ama esas takdir edilmesi gereken dostane ve kalben duygularınızı ortaya koymanızdır. Ali Rıza ağabeyin kardeşi Selahattin beyle tanışmak isterim. Selahattin beyin Ali Rıza Ağabeyin kardeşi olması daha da güzel bir şey..

İsmail bey anlatılmaz ançak onunla yaşanır. Kendisi hayat dolu bir insan kısaca adam gibi adamdır.

Ben sizin güzel sözlerinizin üzerine bir müddet düşünerek ilave yapabilirim.

Rahmetli Ali Rıza ağabeyle ilgili bir anetdot nakletmek istiyorum. Başınızı ağrıttığımın fakındayım ama insanlar emekli olup yaşlanınca kendim için söylüyorum biraz cenesi düşüyor.

Mal müdürü Hüsnü Güngör ve birkaç arkadaş şöförler derneğinin önünde oturuyoruz.Ali Rıza ağabey çayları söyledi.Muhabbet gırıla gidiyor. Söz Hüsnü Beyin Gümüşhaneye okumaya gitmesinden açıldı.O zamanlar Hüsnü Bey Gümüşhanede meslek yüksek okuluna devam ediyordu.Hüsnü bey yarın Gümüşhaneye gidecegim deyince Ali Rıza ağabey
- Müdür ne işin var Gümüşhanada dedi. Hüsnü bey de
- Başkan oraya okumaya gidiyorum demesiyle dayanamadı Ali Rıza Ağabey
- Vah! Bayburt'a demek ki kimseyi bulamıyorlarda buraya okumamışları müdür yapıyorlar.

Allah rahmet eylesin

Mehmet Kütükçü
Bayburt İlçe Milli Eğitim Müdürü
Adsız dedi ki…
SEVGİLİ HOCAM SN. İSMAİL HAKKI ÇALIŞKAN'I BİRKERE DAHA HATIRLAMAMA VESİLE OLDUNUZ . HAKKINDA YAZILANLARI OKURKEN BİR KEZ DAHA 1970 Lİ YILLARA VE BAYBURT LİSESİ NE DÖNDÜM.
DEĞERLİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİMİN SINIFTA SÖYLEDİĞİ ''BU ŞİİRİ OKUYUN VE AÇIKLAYIN'' ÖDEVİ BİZE O ZAMAN NE KADAR ZOR GELSEDE ARADAN GEÇEN 40 YILA RAĞMEN OKUYUN VE AÇIKLAYIN DEDİĞİ ŞİİRLERDEN BİRİNİ HALA HATIRLIYORUM.

BİR BEYAZ LERZE
BİR DUMANLI UÇUŞ
EŞİNİ KAİP EYLEMİŞ BİR KUŞ
GİBİ KAR
GEÇEN EYYAMI NEVBAHARI ARAR.

Selçuk ÖZER

SAYGILARIMI SUNUYORUM HOCAM.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (15) Tuğ. Gn. Bayram Arslan, Alb. Dursun Yaşa

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay