Hafızai Beşer (24) Prof. Hasan Ceylan, Prof Hüsamettin Koçan, Dr. Eser Alptekin, Dr. Arslan Özkan,



Dr. ARSLAN ÖZKAN

Dr. Arslan Özkan
1946 da Bayburt’ un Çerçi köyünde doğmuştur. Asilzade ve köklü bir aileye mensup, memlEketin maşerine kayıtlı bir tıp adamıdır.. Uzun yıllar Foto Yavuz bitişiğinde gıda ve bakkaliye üzerine memlekette ticari faaliyetlerde bulunan Çerçi Köyünden Fazlı Özkan’ın oğludur. Amcaları Emekli Öğrt. Enver Özkan, Rahmetli Hacı Avni Özkan ve Emekli Yarbay Ersin Özkan dır.

İlkokul ve Ortaokulu Bayburt’ta, Lise’yi Trabzon’da, Tıp Fakültesini İstanbul Cerrahpaşa’ da okumuştur.

Doktor olduktan sonra ilk görev yeri Gümüşhane sağlık ocağıdır. Daha sonra ihtisasını Erzurum’ da yaparak Çocuk hastalıkları ve Sağlık uzmanı olmuştur.



Uzun yıllar Bayburt Devlet hastanesinde Çocuk hastalıkları ve Uzmanı olarak ve Bayburt Devlet Hastanesi Başhekimi olarak başarılı hizmetler vermiştir.

Siyasi bir yaklaşım neticesi ile tayininin Hakkâri’ ye çıkması üzerine, istifa edip, yine Bayburt’ ta kalarak serbest çalışmayı yeğ tutmuştur.

Daha sonra tekrar kamuda görev almış ve Trabzon Çocuk ve Doğum Hastanesine atanarak; Çocuk hastalıkları ve Sağlık uzmanı olarak emekliliğine kadar çalışmıştır.

Emekliliğini müteakip İstanbul’a göç etmiştir. İstanbul’ da da kısa bir süre özel Boğaziçi Tıp Merkezinde çalışmıştır.. 


 ikisi kız üç çocuk babasıdır.

Emekli Albay Selahattin Arslan bey Dr. Arslan hakkında şunları bize aktardı dostlarım:

Dr. Arslan ÖZKAN’ ın hafızamızda kayıtlı hizmetleri ve belirgin özelliklerini şöyle sıralayabilirim:

Bayburt’ u ve Bayburtluyu çok sever. Fakat hiç belli etmez.
Şimdi 40 yaş ve altında olan ve Bayburt’ ta yaşayanlar çocukluk dönemlerinde mutlaka Dr. Arslan Özkan’ ın hastası olmuş ve şifa bulmuşlardır.

Kendisi çevrede sevilen, sayılan ve başarılı hizmetler veren iyi bir çocuk doktoru, iyi bir aile reisi ve iyi bir vatandaştır. Sosyal faaliyetlere önem veren ve koruyucu sağlık konusunda bölge insanlarını aydınlatan örnek bir kişiliktir. 
Seyyar sağlık ekipleri kurarak merkez ve çevre köyleri dolaşmıştır. Bu gezilerde hemşerilerimize sağlık taraması; karşılıksız ve ücretsiz sağlık hizmetleri vermiştir. Halkımıza duyurular yaparak zaman zaman onlara sağlık konularında konferanslar vermiştir.

Haftanın belli günlerinde özellikle ve öncelikle fakir ve yoksul kişilerin çocuklarına ücretsiz sağlık hizmetleri vermiştir.Evlerimizde biriken ve atıl durumda olan ilaçlarımızın toplanmasını ve yoksul kişilerin tedavisinde kullanılmasını sağlamıştır.

Bayburt’ ta belki de ilk Yeşilay çalışmalarını kurumsallaştırarak etkin bir şekilde rol oynamasını sağlamıştır. Bizzat kendisi bu kapsamda konferans ve seminerler vermiş; içki, sigara ve zararlı faaliyetlerin sağlığımızı tehdit ettiğini her vesile ile vurgulamıştır.

Dr. Arslan Özkan; Türkiye Yeşilay dergisi ve Bayburt postası gibi birçok yerde sağlıkla ilgili makaleler yazarak vatandaşlarımızı aydınlatmıştır.

Kendisi doğa çalışmaları ve bilhassa ağaçlandırmaya önem vermiş  bir şahsiyettir.
Köyünde yazlık yapan ilklerdendir.. kendisi bu konuda da öncülük etmiş ve kendi köyü olan Çerçi girişinde şirin bir ev yapmıştır. Her yaz ailece oraya giderek birkaç ay dinlenmektedir.
Kendisi Bayburt’ ta özel olarak çalıştığı dönemlerde vergisini de düzenli olarak ödeyen örnek kişilerden birisi idi.

Dr.Arslan Özkan, Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirirken bir tez konusu olarak derlediği akraba şeceresi takdire şayandır. “Bekir Oğulları” diye başlayan ve uzun bir süreci kapsayan şecere zorlu bir çalışmanın ürünüdür. Yani akraba ve aidiyetine karşı sorumluluk sahibi..
 

Kuzeni olan Emekli Albay Selahattin beyin bu yerinde tespitlerine bizim ekleyeceğimiz değerli dostlarım:

Her şeyden evvel işinin ehli, çocuk hastalıklarının teşhis ve tedavisinde mahir ve bilgili, kendini aşmış bir hemşerimizdir..

Dr. Arslan Özkan yukarıdaki kişisel özellikleri ile memleketin hizmetinde bulunmuş kendinden menkul bir karakter ve huy sahibi, duygularını ve hislerini belli etmeyen fakat, milli ve manevi konularda oldukça hassas, centilmen, celebi, kadirşinas, eş ve dost meclislerinde vakur ama nüktedan, güzel ve sade giyim ve kuşamıyla göz dolduran, gereksiz bir tek kelime dahi etmeyen yani çok az konuşan değerli bir memleket evladıdır. İnanın tanıdığı veya tanımadığı hiçbir kimsenin özellikle sağlık konularında yardım talebini veya elinden gelen her yardımı yapan bir değerimizdir.. Yani yaptığı Hipokrat yeminine sadık bir tıp adamı, ayırım yapmadan insanlığa hizmet ülküsü.. Belli etmez ama öyledir, bilenler bilir.

Akrabalık bağımızda olan bu değerli hemşerimize, ağabeyimize ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi gönderiyoruz.



Prof.Dr.HASAN CEYLAN

Rektör Prof Hasan Ceylan Makamında
Yıl 1955 köy enstitüsü mezunu genç Cumhuriyet Öğretmeni Bitlis’te üç yıl mecburi hizmetinden sonra memleketinin küçük ve münzevi bir köyüne atanıyor, sevinçten içi içine sığmıyor, öyle ya, köy enstitüsünde kendi insanına hizmet etmek ülküsü ve yarınlarda birer iftihar vesilesi olacak ,Atatürk’ün: “muallimler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diye veciz fakat ileri görüşlülüğünün ifadesinin gereğini yerine getirmenin heyecanı ile öğrencilerine; aldığı engin, insanı esas alan eğitim heyecanı ile görevine başlar.. 



Memleketinin bu münzevi, fakir ve küçük köyünde bilgiye susamış gözleri fıldır fıldır olan zekâ fışkıran çocuklarına edindiği, öğrendiği tüm bilgilerini aktarma  ve heyecanını yaşama fırsatını elde etmiştir.



Bir taraftan da gözlemlerini kafasına yerleştirir, bütün talebelerini beynine nakşeder.. işte bu nakş aradan 50 yıl gibi uzun bir süreden sonra genç cumhuriyet öğretmenin ne kadar isabetli bir metot ile çalıştığının semeresi olarak karşısına çıkar.., ikinci sınıfta devraldığı ve bu gün Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğüne kadar yükselen, zeka parıltıları ile dolu öğrencisini, Bayburt’un eski ismi Çepe Köyünden Prof. Hasan Ceylan beyi aradan yarım asır geçmesine, 80 yaşına merdiven dayamasına rağmen hatırlaması ve ile bu idealist eğitimcilerin işlerini ne kadar ciddiye aldığının göstergesidir.

Değerli dostlar, böyle bir girişten sonra bu gün sizlere tanıtmaya çalışacağım Prof. Hasan Ceylan beyi, öğretmeni Beşir beyin: “neden yazmıyorsun? İşte sana yüz akı bir hemşeri, benim yetiştirdiğim bir öğrencim..  bildiğim kadarıyla Bayburt’un bu güne kadar yetiştirdiği, ilk ve tek rektör.."

Aynen bizim de bildiğimiz kadarıyla Bayburtlu ilk ve tek Rektör hemşerimiz.

İlkokul öğretmeninin haklı bir uyarısı ile kaleme aldığımız uzaktan tanıdığımız Prof.Hasan Ceylan hocamız:

1945 yılında Bayburt’ta doğdu. İlk öğrenimini Bayburt’ta tamamladı. Orta Öğrenimini, Erzurum da, öğretmeninin yetiştiği ve eski ismi Pulur Köy Enstitüsü olan Yavuz Selim İlk öğretmen Okulunda yaptı. Ankara Yüksek Öğretmen Okulunda tamamladı. Yüksek Öğretmen Okulu adına, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümüne kayıt yaptırdı ve 1970 yılında üniversite öğrenimini burada tamamladı. 1970-1974 yılları arasında değişik liselerde kimya öğretmenliği yaptı. 1974 yılında, Konya Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisine kimya asistanı olarak atandı, 1975 yılında Selçuk Üniversitesi Kimya Bölümüne asistan olarak atandı. 1977 yılında, Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümünde yüksek lisansı tamamladı. 1981 yılında, Selçuk Üniversitesi adına Ankara Fen Fakültesi, Kimya Bölümünde doktorasını tamamladı. 1983 yılında, önce Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü’ne, daha sonra aynı yıl Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümüne yardımcı doçent olarak atandı. 1988 yılında, doçentlik unvanını alarak, Yüzüncü yıl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümüne doçent olarak atandı.

1993 yılında Yüzüncü yıl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümüne profesör olarak atandı. Dekanlık ve Enstitü Müdürlüğü Görevlerini yaptı. Rektör Yardımcılığı Görevi yaptı. ÖSYM İl Sınav Yöneticiliği halen devam etmektedir. 2008-2009 yıllarında ÜAK Başkanlığı Görevi Yaptı.

2007 yılından beri rektör olarak görevine devam eden Prof. Dr. Hasan Ceylan evli ve 2 çocuk babasıdır.

Eğitim ve görev, hizmet özgeçmişi kısa olarak bu değerli dostlar.. Bundan bir 10 yıl kadar önce meşhur Mintaş lokantasında şahsen ayaküstü hoş-beş muhabbeti gibi kısa bir tanışıklığımız olan bu hemşerimiz, yaptığımız telefon görüşmesinde kendisi hakkında böyle bir yazı yazacağımızdan söz ettiğimizden gizlemeye çalışmasına rağmen duygusal bir ortama girerek bir Bayburt beyefendisi gibi çelebi bir üslupla teşekkürleri ile memnuniyetini söyledi..

Zaman zaman memleketini ziyaret ettiğini, fakat Bayburt’umuzda yeterli derece de tanınmadığından dolayı sosyal ve kültürel etkinliklerden haberdar edilmediğinden muzdarip olduğunu müşahede ettiğimiz bu değerli bilim adamı ve eğitimci hemşerimizin, memlekette sosyal etkinlikler ve diğer ekonomik ve kültürel organizasyonları deruhte eden kardeşlerimizin veya kurumların bu hemşerimizi de haberdar etmeleri ile o na da layık olduğu önemi vermeleri her bakımdan faideli olacağı kanaatindeyim.

Öğretmeni Beşir Kılıçalan, Hasan bey'in; çok zeki ve faal bir öğrenci olduğunu, ileride büyük bir makam sahibi ve halk içindeki tabiri ile “adam” olacağını izlenimi ve kanaati veriyordu diye bahsetmektedir. Gerçekten de araştırdığımız bilgiler ışığında Prof. Hasan Ceylan hemşerimiz bu günkü görevine kadar tüm makam ve mevkileri amiyane tabiri ile “bileğinin hakkı” ile elde ettiğini yazmamız gerektir…

Birkaç mesai arkadaşı ve yareninden de Hasan beyin; çelebi, hanedan ve nüktedan, memleket sever, haksızlığa tahammülsüz, ciddi, vakur, samimi ve içten bir ahlak yapısına sahip olduğu bilgisine ulaştık değerli dostlar.

Yaptığımız telefon görüşmesinde, hemşerilerine yani aidiyetine karşı gerçekten muhabbeti esas alan bir karakter sahibi olduğunu, makul ve mantıklı olan her yardımı esirgemeyeceği izlenimi edindik. Söz arasında bir bilim adamı profesör hemşerimizden bahsederken “gelsin benim üniversitemde ona yardımcı olayım” gibi samimi ve içten bir muhabbeti de bizden esirgemedi.. Bu sayın bilim adamı ve Rektör hemşerimizden memleketin beklentileri olmalıdır. O’nun da bu beklentilere ve isteklere karşı bigane kalacağını zannetmiyorum.

Değerli dostlar memleketimiz her zaman dediğimiz gibi insan kaynakları bakımından hakikaten çok mümbit bir yerdir. Yeter ki insanımızın önü açılsın demiyoruz, önü tıkanmasın… o zaten kendi istikbali ve memleketi için her engeli aşacak kabiliyet sahibidir. Bilgiye ve ışığa susamış, asilzade insanların yaşadığı bir memleketin fertleriyiz, lokal olarak dar bölge milliyetçiliği yapmıyoruz dostlarım.. Sadece insanımızı tanıtım amaçlı, değerlerimize sahip olmamızı ve onları tanımayı hedefleyen bir düşünce sahibiyiz. Kuru bir hamaset, memleketin dillere pelesenk özdeyişi ile: “körler, topallar birbirini ağırlar” muhabbeti olmadığı aşikârdır.

Hakkında çok bilgi ve malumat yazabilceğimiz bu değerli bilim ve devlet adamı hemşerimize gereken değerin verilmesi, onun memlekette yapılan ve yapılacak olan tüm etkinlikler ve faaliyetlerimizden haberdar etmek gerektiği ve katkılarının sağlanabilmesi düşüncesi ile kendisine buradan sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur diliyoruz..

DR. ESER CEMİL ALPTEKİN 

Dr. Eser C. Alptekin
1945 yılında doğdu. İlk ve ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon Lisesi’nde başlayıp, İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde bitirdi. 1971-72 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. 1973-74 yılında askerlik görevini Samsun’da Garnizon Baştabip Vekili ve Revir Baştabibi olarak tamamladı. 1977-84 yılları arasında İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniğinde ihtisas, İstanbul Belediyesi Çevre ve Sağlık Komisyonu Başkanlığı ve Türkiye Sağlık Vakfı Kurucusu ve Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.

20 yıldan beri bel ve boyun fıtığıyla ilgili çalışmalar yürüten Eser Cemil Alptekin, kurucusu olduğu Alptekin Kliniği'nin başhekimi olarak hizmet sunuyor.

Bir ödül töreninde hemşerilerine hitaben şu duygusal mesajı vermiş:

Siz belki ekonomik olarak kişi başına düşen gelirden az pay alıyorsunuz. Fakat vefanızla, dostluklarınızla ülkemizdeki barışın temsilcilerisiniz. Üzülmeyin! Sizler duygu zenginisiniz. Bu da her para sahibinin ulaşabileceği bir şey değildir.

Değerli dostlar Eser hocamızı tanımayız, kulaktan dolma bilgilere sahip olmakla birlikte, onun hakkında birinci elden dostları ve yarenlerinden edindiğimiz bilgiler ve dostlarının düşünceleri ile bu değerli hemşerimizin yaptığı iş ve filleriyle gerçekten memleketin maşerinde bir yer edindiğini söylemek gerek.

Eğitimli ve donanımlı bir aileden olup, muhterem validesi rahmetli Hatice Alptekin hanımefendi aydın bir cumhuriyet kadınıdır, Bayburt gibi her ne kadar o zamanlar memleketimiz bir kültür merkezi idiyse de, yine de kapalı ve muhafazakar bir ortamda yetişmesine rağmen diyebiliriz ki; cumhuriyetin ilk kadın romancılarından. Belki de doğunun ilklerinden veya ilki. Yani okuyan ve yazan; romancı ve şair bir anneye sahip Eser bey..

Ters Akıyordu Volga’ adlı biyografik romanı ve ‘Paşa Konağı’ adlı romanı yanında, ‘Eski Defter’, ‘Ömür Bir Değirmen’, ‘Harman Sonu’ ve ‘Gün Güzeldi’ gibi şiir kitaplarıyla Bayburt kadınlarının öncü ve örnek bir temsilcisi olarak son nefesine kadar üretme çabası içerisinde olan rahmetli Hatice Alptekin hanımefendiye buradan rahmet ve mağfiret diliyoruz.

Eser Bey Ofisinde
Muhtemelen 2005 yılı idi, küçük kardeşi Orhan Alptekin beyle tanışma ve muhabbet etme imkânına, Orhan ağabeyin Tekirdağ da bir et lokantasında bizi yemeğe davet etmesi dolayısıyla kavuştum. Anneleri hakkında da yazdığımız bu bilgileri Orhan bey'den o yemekte aldığımı belirtmeliyim.

O gün, Orhan beye lokal Bayburt kültürüne olan hakimiyeti karşısında hayran kaldığımı belirtmeliyim. Yani hiç tanımadığım ve bu gün yazımıza konu olan Eser Cemil bey’in kardeşi Orhan bey’in bize verdiği çok hoş ve lokal kültürel birikiminin refere olduğunu burada yazmalıyım. Gerçekten çocukluklarının geçtiği ve yıllar vardır ki uzak oldukları memleket kültürünü hafızalarına adeta nakşettiklerini hayretle müşahede ettim. Barlarımızdan, türkülerimizden, gelenek, örf ve adetlerimizden; yani kadimde ne ise birinci elden Orhan Alptekin bey de var dostlar. Lokal olarak çok deruni olan bilgilerini samimi ve içsel bir heves ile muhafaza etmiş memleketin kendine has değerlerini… Her türkümüzü benden iyi okudu, her bar’ımızın nağmelerini terennüm etti, ananelerimizin ve törelerimizin dayanak ve mantığını anlattı, yani o gün bizi kendine hayran bırakarak, bizim sözüm ona yerel olarak çok yüzeysel bir bilgi-malumat yetersizliğimizi hatırlattı. Meğer biz Bayburtu hiç tanımıyor veya taklidi tanıyormuşuz, ondaki takriri gördükten sonra öyle olduğunu anladık değerli okuyucularım.

Dr. Eser beyin yetiştiği aile ikliminden mezun bir kardeşinden edindiğimiz bu güzel izlenimlerimizin ışığında kendisinin de böyle bir donanım ve kültürel birikim sahibi olduğunu söylemeliyiz dostlar.

Yakın arkadaşları ve tanıyanlar Eser beyin, çok kültürlü, âlicenap, vakur, çelebi, kendinden menkul davranış ve huylara sahip olduğunu, insanlara ve hemşerilerine düşkün, cemiyet ve sosyal işler de üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını, temsil kabiliyetinin ziyadesiyle var, kırmızı çizgilerinin çok net ve berrak, haksızlığa tepkili olduğunu söylemişlerdir.

Ülke çapında tanınan ve bilinen tıp ve istihdama katkı veren bir iş adamı olduğunu herkes biliyor. Bu konuda yazacaklarımız herkesçe malum olup, sadece belirtmekle geçiyoruz.

Sevgili okuyucularım, memleketimiz gerçekten mazlum, mağrur, mesrur, mesut ve bahtiyar insanların oluşturduğu bir kültürel birikimin bakiyesidir. Yetiştirdiği değerli insanlarımızı tanıdıkça ne kadar değerli bir kültürel hazineye sahip olduğumuzu memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Bayburt insanının bilmiyorum, herhalde genlerinde var, hakikaten çok gezen, çok insanla irtibatı olan birisi olarak tespitim bu.. inanın gerçekten hamaset olarak değil bir gerçeğin teslimi olarak yazıyorum. Trakya da bizi takip eden bir arkadaşımız bir gün bize “Faruk bey siz Bayburtlular neden böyle birbirinize çok bağlısınız” diye, hayretlerini belirten bir soru sormuştu. Biz de kendisine yukarıda yazdığımız cevabı vermiştik. İnanın ülkemizin hiçbir yöresinin insanları bu kadar birbirine rabıtalı değil dostlar, her ne kadar son zamanlarda bu değerlerimizi yitirdiğimiz gibi görünse de yine, “iş başa düştümü”, gereğinin yapıldığını memnuniyetle görmekteyiz.

Eser Cemil Alptekin hocamıza, ağabeyimize buradan ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi gönderiyoruz.

PROF. HÜSAMETTİN KOÇANOĞLU

Prof. Hüsamettin Koçan
" 'Milli sanat diye bir şey yok' Şu günlerde bizim fakültede tartışıldı. Geleneksel Türk sanatları bölümümüz var... Bunun başındaki Türk'ü kaldıralım dediler. Ben çok şaşırdım. Niye dedim. İşte, geleneksel sanatlar desek daha yereli tarif etmez mi, falan filan dediler. Sonradan öğrendik ki, bu Türk kelimesi özellikle konmuş, eğer Türk denmez ise, tüm bu İslam kökenli sanatlar Arap hanesi altında anılacak. Böyle bir üst başlık koyarak onun altında toplamak mümkün. Ama çağdaşlık bunu çok fazla içselleştirmiyor. Onun için ulusal sanatımız diyebiliriz. Ama bu bir hazine gibi bir şeyden söz edebiliriz, bizim ulusal sanatımızın şu yanı vardır diyebilmek için, bizim bu ülkede yetişen insanların kendi hayatlarından yola çıkmaları lâzım. Bunları birbirine bağlayacak şey; eğer hayatlarından yola çıkarlarsa o öyküdür, o renktir, o tattır, o lezzettir diye düşünüyorum. Çağdaş Türk Resmi diyebiliriz ama, Ulusal Çağdaş Türk Resmi dediğimiz andan itibaren başka bir tanım gerektiriyor. Onun için bu çeşitliliği dışlayan bir şey. Eğer ben bu kültürden geliyorsam, benim temelimi bu kültür oluşturuyorsa ve ben bu kültürle dünyayı algılıyorsam benim yaptıklarım da bu olacak diye düşünüyorum.

Diye, kendini anlatmış.. milli sanat kavramını anlatımıyla, entelektüel bilgi ve birikimini sergilemiş. Bir Bayburtlunun köyünden, ülkenin en büyük kentinde, hatta ülke çapında kendi çabası ve hüneriyle nasıl büyük işleri başarabileceğini... özellikle sanat camiasında kendini nasıl kabul ettirdiğini gururla gökkubbimize perçinlemiş.  

Hüsamettin hocamız;
Büyük bir paradoks gibi gözüküyor. Ama bir şeyin altını çizmek lazım. Türkiye'de kırsal alanlardan gelen insanlar büyük merkezlerde söz sahibi olabiliyor ve büyük bir ülkenin en üst mertebelerine çıkabiliyorlar. Doğrusunu isterseniz, Türkiye Cumhuriyeti ideolojisi, halk temeline dayalı bir ideoloji. Cumhuriyet, halkın birikimlerine en üst mertebede kapı ve ufuk açtı diye düşünüyorum. Belki benim dedem bunu hiç akıl etmezdi. Babam da hiç akıl etmezdi. Onun için Bayburt'ta doğup İstanbul'a gelmek Güzel Sanatlar alanında eğitim görmek oradan dünyaya açılabilmek elbette ilginç bir macera, ilginç bir yolculuk.” Diye de; aidiyetine, kültürüne, lokal birikimlerine ne denli bir derinlikle vakıf olduğunu ve kazanımlarını çok şuurlu ve planlı olarak gerçekleştirdiğini anlatmış.

Değerli dostlar yine memleketimizin yetiştirdiği ünü ülke sınırlarını aşmış bir değerli hemşerimizle başbaşayız.. Yukarıdaki paragıraflarda kendisi ve öngördüğü, dünya profilinde sizden biri olduğunu haykıran bu değerli sanatkâr hemşerimiz; belki de memleketin tarihindeki en önemli olayın veya projenin sahibi, baş aktörü olarak şu anlamlı sözleri ifade ediyor: ''Bizim projenin temellerinde kültürel tasa var. Bizde bir ikilem söz konusu. İnsanlar gelenek ve gelecek kavramlarını düşman sayıyorlar. Gelenekçi grubumuz yeniyi tehdit olarak algılar. Bu, kültürün ölümü demektir. Bu proje, hem katı gelenekçiliğe hem de geleneğe karşı çıkan fikri bir araya getiren bir proje olarak doğdu. Alt ve üst kültürü burada herhangi bir hiyerarşik tabana oturtmadan, insanoğlunun arayışı olarak kabul ediyor ve sergiliyoruz. Burası bir vakıf. Burada atölyelerimiz var. Bu müzeyi babama, anneme ithaf ediyorum. Bu proje bizim gibi kırsal alandaki başka projelerin doğmasına neden olacaktır.''

Kimseye sormadık, dostlarına, yarenlerine, arkadaşlarına ve akrabalarına, sormaya da hacet olmadığı aşikar, o yaptıklarıyla zaten kendini ifade etmiyor mu…

Kendi mütevazı maddi birikimi ve kişisel yeteneği, bilgi ve kariyeri ile dünyada ilklerden, ülkemizde de ilk olan; köye müze yapma veya açma ütopyası, hayalini gerçeğe çevirme erk ve hevesi.. sanatevi, istişare yapılacak bir mekan hatta bir düğün veya nikah yapılacak ortam; sosyal aktivitelerin, ulusal ve uluslararası yapılabilecek sempozyum ve toplantılar ile bilimsel gözlemlerin ifade edileceği güzide ve sakin bir yer ortaya koymak herhalde yine bir Bayburtluya nasip olacaktı.. işte o da olmuş ve bunu Hüsamettin Koçan bey gerçekleştirmiştir. Kısaca hayat hikâyesi dostlarım:

Ressam,akademisyen. 1946 da Bayburt Baksı Köyü’nde doğdu.

Baksı Müzesi
Lise ve üniversite yıllarında köyü ile bağlantısını hiç koparmayan Hüsamettin Koçan’ın köyle ilişkisi üniversite bitip hayat gailesi başlayınca kopmuş; ancak babasının vefatıyla bu bağ yeniden kurulmuş. “Babam, ölürse kendisini köye götürmemi istermiş gibi geldi bana ve onu ölünce köye götürdüm. Geri dönerken Neden babam bunu istedi? diye çok düşündüm. Sık sık ziyaret ettim sonra" diyen Koçan, Baksı Müzesi’nin kişisel dünyasındaki anlamını da şöyle açıklıyor: "Zaman içerisinde şunu öğrendim: Biz sanatçılar bir sürü şeyden etkileniyoruz; ama bizim için en önemli şey, öz yaşamımızdır. Öz yaşamıyla hesaplaşıp onu iyi anlamadan özgün bir şeyler yapmak kolay değil. Çünkü ‘özgün iş’i bizatihi kimliğimizden buluyoruz. Dahil olduğumuz toplumsal yapıyla ve görüşle onu karıştırıyoruz. Oysa, aynı toplumsal yapıda olduğumuz insanlarla duyuş farklarımız var bizim. Duyuş farkları öz hayat hikayemle benim aramda bir ilişki kuruyor. Bir bakıma kendi hayatımı ve kendi tarihimi yeniden keşfetme anlamını taşıyor proje benim için.

Sözün başladığı ve bittiği yerde söylenecek şu güzel ve anlamlı sözü ile ne derece kendini bilen ve geleceği şekillendirme yeteneğine sahip bilinç ve evsafta olduğunu söylüyor: "Kendisi olmayanın sözü olamaz!" bu anlam ve mana bütünlüğüne ve esasen yaşanan bireysel ve toplumsal sıkıntılarımızın kaynağı sayabileceğimiz ve son derece isabetli bir teşhis ve tedavisinin de ifadesi bu cümleden sonra bizim ilave edebileceğimiz sadece, Hüsamettin ağabeyimize ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi sunmaktır vesselam..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay

Hafızai Beşer (8) Oflu Osman, Asım Hancı, Prof. Dr. Semra Kahraman, Salih Cengiz, Nizam Sayın, Muhsin Bayburtlu,