Hafızai Beşer (23) Dr. Sinan Köksal, Temel Çiftçi

Dostlar! Bu yazımızda sizler için iki güzide eğitim ve sağlık emekçisine yer verdik..Onları çok iyi tanıyorsunuz..  Fakat, hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğu için biz bir kez daha hafızanızı ve anılarınızı tazelemeyi ve hatırlatmayı vazife bildik,  hadi bakalım bu iki değerli insanımız kimler..

DR. SİNAN KÖKSAL

Bayburt Devlet Hast. Bştbb. Sinan Köksal

Bayburt Devlet Hastanemizin efsanevi Başhekimi, adeta "Bayburt Hastanesi" ile özdeş hale gelmiş kalender ve değerli bir tıp adamı.. Öyle kendisini afişe etmeyi sevmeyen, sadece hizmeti ve çalışkanlığı ile müsemma bir memleket figürü; asilzade ve köklü bir ailenin ferdi; Karslıoğulları’ndan.. Eski Tahrirat Kâtibi ve sonra Polis  Memet Köksal'ın oğlu, Demirci Musa efendinin torunu. 


Memleketin bir çok köklü ailesiyle akrabalık bağı olan bir değerimiz.
Eski devlet hastanesinde başlayan ve yeni hastanemizde bizlere, hem doktor, hem cerrah ve hem de 'başı dik idareci' (başhekim);  bir gönül ve bilim adamı olarak 12 yıl başarı ve onurla dolu hizmet veren nazenin kişilik..  


Yine bir hekim  (göz doktoru) olan muhterem eşi Cahide hanımefendi ile yani ailecek memlekete hizmet veren bir sağlık işçisi.. yüreği desek daha mı doğru olur acep.


Diyor ki; “ben her zaman, hemşerilerimin hizmetinde olmaktan şeref duydum, hala da o heyecanları yaşıyor ve taşıyorum.”

Kendisine felanca ve filanca nasıldı, diye sorduğumda bana, ancak gayet tevazuu sahibi insanların vereceği bir cevap veriyor; “çok hizmetinde bulundum, …” gibi günümüz de çoğu bilim ve akademisyen, bürokratlardan, hatta sıradan insanlardan duyamadığımız;  tatlımı tatlı naif, zerafet ve nezaketle hafii kişiliği hakkında güzel mesajları veriyor. Yani karakterinden mülhem alicenap, adam gibi adam!

Değerli dostlarım Sinan hocamızı, başhekimimizi öyle çok yakından tanımam.. memlekette onun görevli olduğu dönem içinde bir iki defa ayaküstü tanımışlığımızın dışında muhabbetimiz yoktur. Çağımızın bu sihirli aleti internette kısa bir süre ile dostluk kurmuş olup, zaten daha evvel memleketteki güzel ve dillere pelesenk icraatlarını görüp ve duyduğumuz bu hemşeriyi gittikçe daha da sevdik.

Anladığımız şu; gerçekten, sadece bir tıp adamı olarak değil, memleketin bütün mes’elelerine kafa yoran, acaba daha ne kadar ve ne şekilde; (özellikle lokal olarak) ne yapabilirimin heyecanını taşıdığını gördüğümü, izlenimimi
söyleyebilirim.


Burada basında  yer alan bir anekdotu yazalım; dönemin Başbakan Yardımcısı ve MHP genel Başkanı Sayın Devlet 
Başhekim Sinan bey, dönemin Başbakan Yardımcısı
Dr. Devlet Bahçeliye Hastaneyi ziyaretinde Brifing verirken

Bahçeli'ye Bayburt ziyaretin de yaptığı inceleme ve ziyaretine ilişkin   gazetecilerin Bayburt izlenimlerini sorduklarında: "sayın İl Valisi (Ali haydar Öner) ve sayın Hastahane  Başhekimi kayda değer, takdire şayan iş ve işlemleri yapmışlar" diye takdirlerini bildirmiştir. 
Tahminimin üstünde bir kültür alt yapısı olduğunu memnuniyetle yazmamız  gerek.

Dünya ve ülke meselelerine oldukça müdrik ve hakim, projeci, afaki olmayan, reel işleri konuşmaya ve tartışmaya çalışan, ayni zamanda bediiyata da meftun biri olarak gördüğümü söylemeliyim. Tabir caizse bir kitap kurdu galiba, kitaplığında 6500 adet kitap olduğunu biliyoruz.

Kitaplara ve kitaplıklara aşina biri olarak, inanın, vardır ama, yine de sayısının çok az olduğunu düşündüğüm bu kadar çok kitap sahibi bir hemşerimin olması beni inanın hem memnun etti hem de heyecanlandırdı. Belli ki, bu değerli tıp adamı hemşeri hala okuyor, yani günümüz Türkiye’sinde şahsi kazanımları ile seçkin bir yaşam tarzı sürmek dururken; zaten sayılı olan hayatımızdaki günleri kazanımlarımızı harcayarak amiyane tabiriyle “kazandım, ezerek yaşamalıyım” düşüncesinden beri bir güzel düşünce ve sade yaşam tarzı sahibi. Bu tabii ayni zaman da sahip olduğu kültürel ve yüksek bilincin de bir ifadesidir..

Bu zaviyeden hareketle, Sinan hocamız; memleketine, yani aidiyetine olan muhabbeti ve hizmet saikiyle Bayburt Devlet Hastanesinde Doktor ve İdareci olarak bir çok ilklerin sahibidir.

Mesela; tarihinde genel cerrahiyi ilk yerleştiren, ilk kez büyük ameliyatları Bayburt’ta yapan O, çünkü 1992 ye kadar devlet hastanemiz sağlık merkezi gibi çalışmış. 1992 den önce yılda ortalama 200-250 ameliyat yapılırken Sinan hocamız bıraktığında sayı 2000' e çıkmış, yıllık olarak.

Bununla birlikte; guatr, safra kesesi, mide cerrahisi, kolon cerrahisi yapılmaya başlanmış; İlk akciğer ameliyatını O yapmış. Mide cerrahisi ve kolon cerrahisi, kanser cerrahisini hep ilk uygulayan O olmuş…

Bir  hatırası; "günlerden Cuma, Yeni caminin bahçesinde sünneti kılıyorum diyor, sırtıma bir el dokundu ve “Sinan bey galk, galk namazın sırası değil… gardaşım gidiyor!” diye heyecanla beni dürtüyor, kalktım.. koştum; namaz yarıda kaldı…

Köyde komşusu tarafından bıçaklanan bir hemşerimiz..

Hastanın tansiyon sıfır, nabız yok, ambulansa bindirmişler, diğer cerrah arkadaşımız Erzurum’a havale etmiş… Fakat “gez hanlarına” kadar ancak gider hasta.. Hasta sahibine; “ameliyat ederim ama ben göğüs cerrahı değilim, hasta masada kalabilir”, hasta sahibi: “her şeye kabulüm” dedi, “sen elinden geleni yap”..  yıkanmadan ameliyata girdim zaman yoktu, akciğeri açtım tamir ettim, yırtıkları diktim, inan o dönem bu ameliyatlar Trabzon ve Erzurum’da yapılmıyordu, sene 93.. ve Allah yüzümüze güldü, hastamızı kurtarabildik.."

Dostlarım şimdi sıkı durun, Dr. Sinan memleketimizde görevli olduğu süre içinde 4000 ameliyat yapmış ve bu ameliyatlardan sadece altı hastasını kaybetmiş. Masada kaybettiği yok! Yani 6/4000; % 0.15 … “müthiş!” kavramı bile bunu ifade de yetkin olamaz: “Allah yardım etti biz de hemşerilerimize hizmetimizi yaptık” diyor hocamız.. yani bir yönü ile de tevekkül sahibi ve mütevazı..

Başhekimliği devraldığında hastanenin yıllık bütçesi (dolar bazında) yaklaşık yıllık 200.000 dolarmış, çarşaf alacak parayı valilikten tabir caizse dilenirmiş.. yani bu paraya tüm tahlil, film, yatak, su, elektrik, hizmet alımı vs. giderleri dahil karşılamaya çalışıyormuş.

2007 de başhekimliği yıllık 14 milyon dolarlık bütçe ile bırakmış.. yani bu demektir ki; verilen hizmet kalite ve kantite olarak 28 kat artmış, 14 milyon dolar dostlarım, dile kolay, gerçek başarı işte bu, % 7000 lik hizmet artışıdır, bu başarı ve yüksek oran sırrı şu; 1995 de senede 45 000 hasta bakılırmış, 2007 de bıraktığında yıllık hasta sayısı 240.000.. hasta sevk oranı (il dışına, Erzurum ve Trabzon’a) % 10' a düşmüş.. yüksek tempo ve hizmet aşkı saikiyle yapılan işler bunlar..

Laparoskopik ameliyatlar yani kapalı ameliyat (kansız ameliyatlar) 1996 da dünyada yaygınlaşmıştı; 1998 in ilk yarısında kursa gitmiş, temmuz 98 de Bayburt’ta uygulamaya başlamış. Ülkemizde ilklerden…1998 de Bayburt’ta yapılan bu ameliyatlar Trabzon ve Erzurum tıp fakültelerinde yapılmıyordu..
Aylık su sarfiyatı tutarı 200.000 Tl. olan hastanemize, kaçakta olsa veya hukuki sorumluluğu göze alarak iki artezyen kuyusu açmış ve yıllık 2.5 milyon TL. lik bir kaynak tasarrufu da sağlamış Sinan hocamız. Yani hastanenin yıllık gelirinin % 10 nuna tekabül eden bir kaynağı tıbbı hizmet alanına sunulma imkânına kavuşturmuş.
Samimiyet, ihlas ile çalışmanın sonucu; rantabl (kar getiren, verimlilik) bir kurumsallaşma..

Bütün bu güzel işlerin ve fiillerin sahibi, memleketimizin yetiştirdiği bu değerli hemşerimiz, gönül rahatlığı içinde ve insanına olan inancı ve güvenine dayanarak, bu hizmetlerini taçlandırmak amacıyla: içinde uhde olan “memlekete hizmet” anlayışı gereği 2007 genel seçimlerinde DP. den milletvekili adayı olmuş olup, hem aday olduğu DP nin siyasi konjönktör içindeki handikapları hem de memleketimizde ki, bunu yazmalıyım dostlarım; insanımızın böyle güzel hizmetler sunan bir değerimize sahip çıkmamasının garip tezahürü olan “vefa” kavramına olan uzaklığının, ne yazık ki bir kanıtıdır. Halbuki vefa, sevdiğine bir daha yüz çevirmemenin teminatı değilmiydi...
Biraz demode ve recm edilen bir ifade olmasına rağmen Sinan hocamız nezdinde geçerli olduğuna inandığım: "yaptıkları, yapacaklarının teminatı olan" bir hemşeriye sahip çıkılmaması hakikaten sosyolojik bir araştırma gerektirir bence.



Çünkü bırakın seçilememesini, hayatını Allah’ın takdiri ile kurtardığı hastalarından, insanlarımızdan bile oy alamadığını zannediyoruz.. bu tabii bizim lokal ahlakımıza çok uzak bir durum arz ediyor dostlarım, ne yazık ki böyle, fotoğraf bu!
Bühtanımız neden seçilemediğine  değil,  bu değerli insanımıza seçim sonrası yapılan vefasızlığadır. Memleketten çıkışına suskun kalınmasına, eski ve çok sevdiği kurumuna geri dönmesi için çaba gösterilmemesine, iktidarın sadece partizan tasarrufu ile görevine iade edilmemesine tepkisiz kalınmasınadır! 


Sevgili okuyucularım Dr. Sinan Köksal, memleketin maşeri gök kubbesine altın harflerle yazılacak bir değerimizdir. Seversiniz, sevmezsiniz ama o bunu hak etmiştir. Hizmetlerinden sadece cüz’i bir kısmını ancak yazabildiğimiz bu değerimize ne yazık ki hak ettiği değeri veremedik, çoğu kez hak etmeyenlere verdiğimiz değerin % 10 nu bile böyle güzel işlere imzasını koyanlara veremiyoruz. Acaba neden? Bunu irdelememiz gerekir diye düşünüyorum.

Daha çok hizmet alanında beklentimiz vardır ve olmalıdır  Sinan hocamızdan.

Yukarıda verdiğimiz bilgilerin kayıtları hastahane arşiv kayıtlarında  vardır. Yani afaki ve hamasi şeyler değildir, rakamlar yalan söylemez!

Kişisel özellikleri, yani karakteristik bakımdan anladığımız kadarıyla, çelebi, alçak gönüllü, haksızlığa ve suiniyete tepkili, paylaşmayı seven, hanedan, nüktedan, temsil kabiliyeti zirvede, özverili; okuyan ve sürekli kendini yenileyen, kırmızı çizgileri ile milli ve ulusal hassasiyetleri net ve çok hassas, gerçek Bayburt beyefendisi izlenimini edindik..

Kendisine sordum; “Ankara da mutlu musun hocam?”, -“Bayburt’ta olmayı tercih ederdim … (?!)” dedi.

Emekli olup, Ankara’da Özel Bir Hastanede hizmete devam etmektedir..

Daha çok bilgi ve malumat sahibi olduğumuz bu hemşerimiz hakkında yazılacak yüz akı işleri var ama bizim burada yaptığımız iş kısa bir tanıtım ve biyografik çalışma olduğu için, kendisine buradan ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi gönderiyoruz.


TEMEL ÇİFTÇİ

Temel Çiftçi bey Makamında çalışırken
Temel Çiftçi hocamız, Tuzcuzade mahallesinden, rahmetli adliye başkatibi Zeki Çiftçi beyin küçük mahdumudur. Memleketin asil ve köklü bir ailesine mensup olup, bizim çocukluktan itibaren tanıdığımız, sevip, saydığımız; kendine has mütevazı özellikleriyle saygın birisidir.
Bu gün HEM.’in yan tarafında, eskiden de “saray bahçesi” denilen memleketin sportif ve kültürel sunumlarının yapıldığı mahallinde ikamet idiler.

1955 Bayburt doğumlu, ilk orta ve lise tahsilini Bayburt’ta; yüksek eğitimini Erzurum Eğitim Fakültesi kimya bölümünden kimyager olarak mezun oldu.. 1 yıl Gümüşhane’de görev yaptıktan sonra, Asteğmen olarak Keşan’da vatani görevini müteakip Bayburt Endüstri Meslek lisesine atandı.

4 yıl Endüstri Meslek Lisesinde, 3 yıl İmam-Hatip lisesinde, Bayburt Milli Eğitim Müdürlüğünde şube müdürü olarak 7 yıl görev yaparak Sağlık müdürlüğünde Personel Şube ve Müdür Yrd. görevlerinde bulundu.

Şu an ise Devlet Hastanesinde Müdür Yrd. lığı görevini yürütmekte; ceman 35 yıllık devlet hizmetini Bayburt’ta geçirdi.

Temel çiftçi hocamız; “gençliğimde spor kulüplerinde futbol oynadım ve idarecilik yaptım. Bayburt’ta ilişkilerimde her zaman büyük küçük demeden, hiç bir ayrım gözetmeksizin insanımızın kişiliklerine değer vererek sağ ve sol düşüncededir demeden Bayburt’u ve Bayburtluları vatanına bağlı kişiler olarak sevdim. Çalıştığım süre içerisinde inandığım değerlere sadık kalarak hiç bir partinin yan kuruluşlarına kayıt olmadım. Çünkü Öğretmen, Subay, İmam, Doktor gibi toplum ve topluma hitap eden kişilerin yandaş hareket etmemeleri gereğine inanmakta idim. Bulunduğum toplumlarda genellikle o günkü toplumun heyecanlarına kendisini kaptırıp veya öyle görünenlerden olmadım her zaman akli selim hareket etmeye çalıştım.” diyor.

Değerli dostlar, bizim de Bayburt Milli Eğitim Müdürlüğünde kendisi ile yakın çalışma arkadaşlığımız olup, ayrıca birim amirimiz idi. Temel bey, kendinden menkul gerçekten alçak gönüllü ve alicenap bir kişiliktir. Güler yüzlü ve akil bir tabiat, huy sahibidir.. Çok çalışkan olduğu ve her görevin üstünden gelebilecek bir bilgi ve donanıma sahiptir.

İnsanlarla iletişimini gayet nazik ve naif bir üslupla yapmaya çalışır, sırdaş ve ketumiyeti esas alır, dedikodu yaptığını görmedik.. Çelebidir yani. Giyim ve kuşamına önem verir, sadeliği tercih eder.. Temsil kabiliyeti zirvede, hanedan ve nüktedan yönlerini de söylemek lazım. Arkadaş ve yaren ortamlarında oldukça şakacıdır. Bazen aşina olduğu dost meclislerinde aşina dostlarına ironik ve duygusal bir ortam hazırlar ve köşesine çekilip gülmeyi tercih eder. Bu yarenlerden bazıları meslek ve spor camiasından; Ahmet Karslıoğlu, Abdullah Küfeoğlu, İhsan Develi, Hükmü Pekmezci, Kemal Köprücü, Nuri Işılak, İsmail Şekerci, Canan Ergül gibi memleketin değerli kişilikleridir.

Temel hocamız, siyasi bir veche gütmez, daha ziyade paylaşmayı ve bölüşümle ilgili hezeyanları olsa da, bu duygu ve düşüncelerini siyasi arzından sakınır, yani siyasi hamaseti sevmez, benimsemez.. Her hemşerimiz gibi milli ve ulusal konularda duyarlı olup, kırmızı çizgileri net ve belirleyicidir.

Bir anısı; “Bayburt Şair zihni - Torul spor Şampiyonluk maçı oynuyoruz şairzihni spora beraberlik yetiyor… maç 3-0 Şairzihni galip… Galip şairzihnispor oyun ciddiyetinden koptu, maçı son 10 dakikası içerisinde 3 gol torul spor atınca maç 3-3 bitti. Fakat trübündeki Şairzihni taraftarları sahaya atlıyor, Torul’lu topçulara vuracaklar, ben selametlik İlyas Ertuğrul’u tutarak “yapmayın, ne yapıyorsunuz.. şampiyon olduk ne gereği var olay çıkarmanın”, diye uyarınca İlyas, “hoca bildiğin gibi değil onların 9 numara her golden sonra sol kolunu trübünlere sallıyor, sağ kolunu sallasa ne ise(!?)” diye garip ve irdelenmesi gereken tuhaf bir tepki veriyordu. Bu durum ve sözler o zamanki toplumun bölünmüşlüğünün spor sahalarına dahi ne şekilde yansıdığı düşündürücüdür.”

Sevgili okuyucularım, aşağı yukarı belirli özelliklerini saydığımız bu memleket evladı, sadece ve sadece lokal olarak Bayburt’a ve Bayburtluya hizmeti esas olan bir görev anlayışına sahip olduğu halde ne yazık ki, memleketimiz de hakim siyasi taassup ve kora kor kadrolaşma neticesi olarak bilgi ve birikimini memleket hizmetine sunamamanın sıkıntısını çekmektedir. Bu konuda yazılacak çok sıkıntılar; arkadaşımız, hemşerimiz ve değerlerimiz var ama “gökten ne yağdı da yer kabul etmez!” anlayışı ve realitesi gereği sabır tavsiye ediyoruz bu kadre uğramış dostlarımıza.

Çevresine, yapısı ve karakteri gereği, müspet bir etki eden, münhasıran insanı esas alan bir kalenderdir desek yeridir dostlar, Temel bey için.

İyi bir aile reisi, arkadaş, dost ve hemşerimizi anlatmaya çalıştık, gerçekten yukarıda yazılanların eksiği olduğunu onu tanıyanlar teslim edecekledir, bu duygu ve düşüncelerimizle Temel ağabeyimize buradan ahir hayatında ailesiyle birlikte; sağlık, sıhhat ve afiyet, huzur dileklerimizi gönderelim dostlarım.


***

Haftaya tekrar buluşmak umuduyla Allah'a emanet olun..





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay

Hafızai Beşer (8) Oflu Osman, Asım Hancı, Prof. Dr. Semra Kahraman, Salih Cengiz, Nizam Sayın, Muhsin Bayburtlu,