Hafızai Beşer (16)Faik Uluca,Kore Kılıç,Vuslat Karapınar, Ömer Naci Bozkurt, Tahir Kayserili


Hafıza-i Beşer (16)


Değerli dostlar, hafıza-i beşer serisine haftalık yazacağız diye söz vermemize rağmen, sağlık sorunları ve özel işlerimden dolayı biraz ara verdik.. Dolayısıyla sizlere karşı mahçup olduğumu ve hakkınızı helal etmenizi istirham ediyorum.

Bakalım bu hafta hafıza-i beşer ikliminde kimler var, hadi buyurun...


ÖMER NACİ BOZKURT

TBMM de Ömer Naci Bozkurt'un Cenaze Töreni
Vali, memleketimizin ve ülkemizin efsane valiler kervanından bir hemşeri.

1924 yılında Bayburt’ta doğdu, Emniyet Genel Müdürlüğü ile Adıyaman, Burdur, Antalya ve Ankara valiliği görevlerinde bulunmuştur. 1975 yılında Gümüşhane’den senatör seçilmiştir.Evli ve iki çocuk babasıydı.
Memleketimizin güzide simalarından eski devlet ve kültür bakanlarından Dr. Agah Oktay beyin bu değerli hemşerimizin vefatınının ardından Bayburt Postası gazetesinde yazdıklarına ilave edilecek pek bir şey kalmıyor dostlar, hadi buyurun kalem ve kelâm ehli bir büyüğümüzün gözüyle rahmetli büyüğümüzün nasıl bir kişilik olduğunu dinleyelim;



Ömer Naci Bozkurt
“Bayburt çok değerli evlatlar yetiştirmiştir. Bunlar siyaset adamı, ilim ve sanat adamı, asker, işadamı olarak memlekete unutulmaz, şükranla yad edilen hizmetler ifa etmiştir. Bayburtlu siyaset adamları için politika sadece “devlete ve millete hizmet şuuru ve sorumluluğu“ ile yapılan bir görev olmuştur. Bayburtlu siyaset adamları her zaman ve her yerde saygı gören şerefli insanlardır. Askerlerimiz her kademede ehliyet ve cesaretle hizmet vermiştir, vermektedir.

Paşalarımız yiğitliğin önderi, abide hizmetlerin sahibi olmuştur.İlim, san’at, bürokrasi ve iş hayatında yeri olan Bayburtluların ortak çizgisi “önce vatan” demeleridir.”

Bu değerli insanlarımızdan birisi hiç şüphesiz, kaybettiğimiz Ömer Naci Bozkurt’tur. Örnek bir aile babası ve şefkatli bir eş olan Ömer Naci Bey; bilgili, cesur, karar gücüne sahip bir yönetici idi. Okuyan, araştıran devamlı öğrenmek ve öğretmek isteyen bir düşünce adamıydı.

Kendisini Devlet Planlama Teşkilatında çalıştığım dönemde tanımıştım. O zaman Ömer Naci Bey Burdur Valisiydi. Burdur’a hizmet götürebilmek için devamlı gayret gösteriyordu. İnandığı iktisatçılara projeler hazırlatır, bunların hangi kaynaklardan beslenebileceğini araştırır, çareler arardı. Burdur’da kurduğu halıcılık kooperatifleri hanımların halı işçisi olabilmeleri için hizmet veren kurslar ve daha nicesi...

Bize göre Burdur’a bir diğer unutulmaz hizmeti; aynen Söğüt’te olduğu gibi 16 Türk Devleti kurucularının büstlerinin dikilmesi ve merkeze bir bozkurt heykeli yerleştirmesidir. Bozkurt, Türk milletinin bu kutsal toteminin varlığı ne yazık ki bazı zavallıları bütünüyle bu güzelliğe karşı aşağılık bir düşmanlığa götürmüştür. Bu düşmanlık tehlikeli bir hastalıktır.

Türkiye’ye has bir hastalık olan bazı aydınların tarih ve milli değerlerimize yönelik düşmanlıkları üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir yapısal felakettir. Felaketin sebebi sistemdir. Ne yazık ki eğitim sistemimiz diplomasının sayısı arttıkça bu ülkenin çocuklarını -istisnalar hariç- milli dile, tarihe ve devlete yabancılaştırmaktadır. Merhum Ömer Naci Bozkurt, milli kimlik şuuruna sahip bir Türk olarak, yaşadığı bu vatanda birleştirici değerlerin şuurunda olmayanlarla mücadele etti ve bu savaşı bir ömür sürdü. Kaymakam, vali, Emniyet Genel Müdürü ve senatör olarak geldiği kademelerde hep aynı çizgiyi takip etti. Hukukun içinde, devletin bütün kaynaklarını hareket ettirerek devletin onurunu yüce tuttu.

Ticaret Bakanlığı Müsteşarı olduğum yıllarda Ömer Naci Ağabeyim, Ankara Valisiydi. Terör, üniversitelere yerleşmek için çabalıyordu. O, örnek bir yüreklilikle terörün üstüne yürüdü, üniversiteye devlet güçlerini soktu ve “Devlet her yere girer” dedi.

Gümüşhane’ye Senato seçimlerine gittiği zaman Ankara’da O’nu tanıyan ve seven bütün kamu görevlileri heyecanla yanındaydık. Senatör olunca sadece seçim çevresi için değil, bütün memlekete hizmet etmek için çalıştı. “

Sayın bakanımızın bu güzel ifade ve tantımına ilâve edecek bilgi ve malumat sahibi olmadığımı burada itiraf ile şunu ekleyebilirim, 1974 senato seçimlerinde Adalet Partisinden Ömer Naci Valimiz, Cumhuriyet Halk Partisinden Bayram Arslan Paşamız karşı karşıya gelmişler, senatörlük Valimize nasip ve müyesser olmuştu.

25 Mayıs 2006 Ankara tarihinde rahmeti rahmana kavuşan bu değerli büyüğümüze rahmet, mağfiret ve aff niyaz ediyoruz dostlar.

FAİK ULUCA (Senatör Faik bey) 

O, memleketimizin sembol isimlerinden biriydi.

Mutlu (varijna) köyünden; asilzade ve köklü bir aileye mensup; hali vakti yerinde, varlıklı bir kimse olup, psikolojik ve zihinsel denilebilecek rahatsızlıkları olan, medeni, şık ve zarif giyim ve kuşamı ile; nezaket ve zarafetiyle, medeni cesaretiyle, insanlara karşı saygısı ve haddini, maksadını aşan şakalara karşı dayanıklılığı ve metanetiyle memleketin nükte ve mizahi hayatına katkıları her zaman söylenmeye değerdir.

Faik bey amcamız, gerçekte öyle bilindik maskara tipli veya “deli” tabir edilen bir kişilik değildi. Senenin belli bir mevsiminde psikolojik travma veya halk içindeki tabiri ile “hâl” leri olan bir kimsedir.

Takıntıları ve saplantıları vardı. Herkesle muhabbet eder, herkesle arkadaş olabilirdi.

Samimi ve içten bir kimse idi. Bazen öyle güzel teşhis ve yerinde tespitler yapardı ki, ona takılmak isteyenlerin bile ağzı açıkta kalırdı. Bazen komik, bazen de trajikomik durumlar olabiliyor; Faik beye takılmak isteyenler argo tabiri ile “tufaya düşebiliyor” ve Faik amcanın bilge ve zeki tarafı galebe çalıp, muhataplarına üstün yönlerini hissettirebiliyordu.
Yani aslında çok zeki bir insan ve bilge tarafı da olan bir garip ademoğlu.

Faik bey, senenin bir mevsimini psikolojik sorunları ile geçirdikten sonra, normal insanlar gibi hayatına devam ederdi.

İnsanımız onun bu psikoljik hal döneminde; “sular gene coştu-çağladı” diye bir nevi tarihe not düşerlerdi.

Takıntıları, siyasetti; özellikle de Partiler üstü bir siyasetçi olduğunu beyan eder, dönemin en ünlü siyasetçilerinin onun eline su dökemeyeceklerini deklere ederdi. Mesela o günün gözde siyasetçileri Ecevit, Demirel ve Erbakan gibi genel başkanlara bile meydan okurdu. Mahşerin dört atlısı diye adlandırdığı bu üçlüye Türkeş’te dahildi ama, o na karşı olumsuz bir söz söylemezdi genellikle.

Müdavimleri çoktu. Burada yazmaya gerek yok herhalde. Onlar kendilerini bilirler, bendeniz dahil. Bilenler de bilir.

Maksadını aşan şakalar bazen sağlığını da tehdit ederdi ama bazı densiz kişiler bunu görseler bile acımasızca şakalarına devam ederlerdi.

Çok uzun seneler kendini Özellikle Gümüşhane, Bayburt ve yakın çevrede "Gümüşhane Senatörü" diye lanse etmiştir. Öyleki onu tanımayanlar buna inanabiliyor, inandırabiliyordu. Bu o na göre çok masumhane bir tavrı idi, yani hiç kimseye zarar vermez, öyle bir maksadı da yoktu.

Muhtemelen 1979 mahalli seçimlerinde, o yıl nasıl oldu ise resmen belediye başkan adaylığına aday oldu.

Bağımsızdan.

Kurmay heyetinde Cemil Kamber ağabeyimiz de vardı. Saat kulesi altında kurulan kürsüden halka, aslında hiç te yadsınamayacak, hala aradan 30 küsur sene geçmesine rağmen unutulmayacak; dillere pelesenk ve hafızalara kazınmış şu sözleri; nasıl bir kişilik olduğunu izah eder sanırım... kürsüden klasik açış konuşması ve tanıtımını Cemil Kamber ağabeyimiz yaptıktan sonra, Faik bey güncel siyasi söylemleri arasında “değerli bayburtlular, hemşehrilerim, kusura bakmayın, belki bana kırılacaksınız ama gene de söyeleyeceğim, (bu arada konuşmasına dışarıdan müdahaleler olur, yaşa-varol, küfür vs. hatta fındık, fıstık, şeker, sigara izmariti gibi şeyler atanlara hiddetlendiğinden, konuşma insicamını kaybeder) “ola bayburtlular, bir kedi enüğünün gözü 4 günde açulur, ola bayburtlular sizin 40 senedür gözünüz açılmadı!” der.

Bu laf işte o gün, memleketin gökkubbesine yazılmış olup, hala söylenmekte, aradan 30 küsur yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen bu rahmetli hemşerimizin bu sözlerinin hala geçerliliğini yitirmediğini söylemek ve fikretmek gerek diye düşünüyorum.

Aslında Faik bey o gün memleketin makûs talihinin yenilmesi açısından anahtar bir cümle ile maalesef bu gün de kıymeti harbiyesi olan, literatüre girecek bir ironiyi dile getirmişti.

Yaşlı ve hasta olmasına karşı, direnç sahibi olduğunu söyleyebilirim. Yakın senelerde rahmeti rahmana intikal etti.

Onunla ilgili olarak her hemşerinin bir hatırası olmakla birlikte herkes tarafından sevilen; nükte ve anlamlı sözleri ile gönüllere taht kuran bir hemşeri idi.

Her Bayburtlu da olduğu gibi bizde de hakkı vardır. Buradan tüm hemşerilerine hakkını helal etmesi hususunda Rabbimizden dua ile kendisine rahmet, mağfiret ve aff diliyoruz.


KORE KILIÇ


Asıl adı Yakup, (Kore) ağabeyimiz memleketimizin asilzade ve köklü bir ailesine mensup, tuhafiye ve konfeksiyon mağazası olan, tanınan bir esnaf Nuri Kılıç beyin iki numaralı mahdumudur.

Dükkânları tabakhane caddesinde idi.

Halk içinde daha çok Kore lakabıyla olarak tanınır.

Orta boylu, esmer yakışıklısı; güzel ve şık giyinen, zarafet ve nezaketi ile müsemma, hanedan ve nektedan biridir. Sürekli gülümseyen sessize yakın bir tonda konuşan, milli ve manevi konularda bilinçli ve tavizsiz; kırmızı çizgileri net bir ağabeyimizdir.

Biz kendisini 40 yıla yakın bir zamandan beri tanıyor olup, yakın sayılabilecek bir samimiyet ve ortamlarda da kendisinden istifade etme imkânını bulduk.

İnsanlarla sıcak ve ciddi ilişkiler içinde olan, ticareti dürüst ve prensipli yürüten, pırıl pırıl bir gönül ehli hemşeridir.

Çevresi geniş olup, her kesimden arkadaş ve yaren edinmiştir. Dış intibaı seçkinci görünse de, tam tersi gerçek manada bir halk adamıdır.

Temsil kabiliyeti, kültür ve duruşu ile tam bir Bayburt beyefendisi olup, gizli bir yürektir. Bilenler bilir, biz de biliriz. Bayburt otantik ve kültür dilini çok iyi kullanmasına rağmen İstanbul ağzı ile de mükemmel bir diyaloğu vardır.

Bayburtumuzun geçmişten bu güne en gözde ve seçkin esnaflarından biri olup, hayatını memleketinde geçirmiş, bilgi birikimi ve maddi kazanımlarını yine memleketinde değerlendirmeyi yeğlemiş, halen memleketin maddi, iktisadi ve kültürel hayatına katkı yapmaktadır.

Yüz akı bir hemşeriden bahsediyorum dostlar, hakkında bu güne kadar herhangi olumsuz ve afaki bir durum duyulmamış, bilakis herkes tarafından sevilen, sayılan ve takdir edilen saygın bir kişiliktir Kore ağabeyimiz.

Arkadaş ve yaren ortamlarında oldukça nüktedan ve şakacı olup, kendinden menkul replikleri ile özellikle sevdiği dostları ve kişiler hakkında memnuniyet verici sözler duyunca kendine has (anlaşılmaz seslerle) tepkiler verir.

Bu ağabeyimiz hakkında daha çok şeyler yazılabilir, mamafih malûm sebep ve saiklerden dolayı burada noktalayıp; kendisine sağlık, sıhhat ve afiyetler ile ahir ömründe huzur dileklerimizi gönderiyoruz.


VUSLAT KARAPINAR
Vuslat Karapınar
Değerli okurlarım, işte size gerçekten ismi ile müsemma 
bir hayat tercihi olan; şuurlu, izanlı, imanlı, itikatli ve genç yaştan itibaren bu güne emin ve itibar sahibi bir hemşeri.

Hoca, Nusret ve Molla gibi isim ve lakaplarıyla tanınır genel olarak.

Bizim kuşaktan, arkadaşlarım içinde; onun duruşu ve vakarı gereği saygı ve sevgi beslediğim güzel bir insan.

Efe bir tavrı ve edası ile insanlara güven veren, yerinde şaka ve yaren muhabbetleri de yapan birisidir. Bayburt ağzı ile iletişimi tercih eder. Oldukca yakışıklı, Yusuf yüzlü bir kardeşimizdir. Kırmızı sakallar ona bir başka yakışıyordu. Tevâzu ehlidir.

Asilzade ve köklü bir ailenin ferdi. Karamolla diye bilinen Karapınar ailesinden.

1980 li yıllarda Bayburt’tan İstanbul’a nakil etmiştir.

Onu tanıyan hemen herkes; dürüstlük ve ilkeleri muvacehesinde yaşayan birisini örnek gösterme ihtiyacında, hemen akla gelen ilk isimdir. Maddi olgulardan ziyade manevi iklim insanıdır.

Kendisine istediğinden ziyadesini, (ihtiyacı olsa dahi) başkalarına niyaz edebilecek kapasitede bir müslüman ahlakı ile mücehhez; yazımızın başın da da söylediğimiz gibi temiz bir kişiliktir.

Sofi.. Hacı Şaban efendiye müntesiptir

İstese, yani maddi olgulara meyil etse idi, belki dünyevi hayatını çok daha rahat ve seçkin bir şekilde yaşardı. Fakat Nusret bey, yukarıda yazdığımız emin insan karakteri ve mizacı gereği çok ağır hayat şartlarına metanet ve sabrı ile göğüs germiş gerçek bir Bayburtludur.

Yani ömrü yaşam ve hayat felsefesi tercihi gereği; çile ve sıkıntı içinde geçti diyebiliriz. Ama o bu zor şartlara karşı direncini yitirmemiş, vakarını ve onurunu hep el üstünde tutmasını bilmiştir.

Belki çok özeline girdik ama, değerli Nusret bey gardaşımın beni şu saikten dolayı hoş göreceğini umarak nefsine ve özeline dair bu ifşaatlarımı bağışlayacaktır.

Çünkü Bayburt; böyle güzel insanların, paylaşmayı bilen, diğer muhtaç insanlarla hemhal olanların harman olduğu, Nusret bey gibi ribâsız helâl lokma yemesini kendisine şiar ve yaşam tarzı edinenlerin yetiştiği bir memlekettir.

Nusret bey, Bayburt Halk Bankasında istikbali olan çalışkan ve dürüst bir memurdu; bankacılığa devam etse idi belki farklı bir ve daha rahat bir hayat tarzı olabilirdi.. O, inancı ve düşüncesi gereği bankacılığı orada bırakıp, bileğinin ve emeğinin gücü ile ekmeğini aradı.

Harfiyatçılıktan, imalatçılığa, nakliyeciliğe ve benzeri birçok işkolunda faaliyet gösterdi.

Gurbette İstanbul Kaynarca da iki yıl gurbet arkadaşlığım da olan bu güzel insanın meziyetleri ve hallerini anlatmakla ne benim ne de kelimelerin gücü yeter, ne demek istediğimi anlayanlar zaten anlamıştır.

Bu değerli dostuma ve memleket evladına sağlık, sıhhat ve afiyet ile ahir hayatında huzur diliyorum.



TAHİR KAYSERİLİ

Tahir Bey 
Tahir Kayserili hocamızı, ağabeyimizi çok detaylı tanımasakta memlekette tanınan ve bilinen bir ailenin ferdi olması ve aile hakkında da bilgi ve malûmat cümlesinden yazılmaya değer.

Kendisinin örnek bir eğitimci ve memleketimizin köklü bir ailesine mensup olması ve özellikle eğitim hayatının çok çetrefilli ve zor geçmesi ile anlatılması gerektiği; yani sade bir hayat sahibi olan ve memleketimizin bir değeri olması nedeniyle yeni nesilin bilmesi açısından faideli olacağını umuyorum.

Tanınan ve bilinen bir aileden olan Tahir hoca, memleketimizin kültür hayatında damgası olan bestekar Abdurrahman Kayserili'nin yeğenidir. Babası Tevfik Çavuş diye bilinir, eskiden Hükümet binası bahçesinde büfesi, daha eskiden de Tuzcuzade Mahallesi'nde bakkalı vardı.

Vaktiyle Belediye, Bayburt Kalesi'ndeki bazı eski kitabeleri okutmak için dedeleri Hacı Ali Hoca'ya başvururmuş.

Aileye Kayserili ailesi denmesi ve bu soyadını almasının sebebi; aile Yozgat Bozok Türklerinden, Yozgat ili Sarıkaya ilçesi Babayağmur köyü Türkmenlerindendir.

Fakat Osmanlı eyalet sisteminden kaynaklanan sebepden aile Bayburt’ta Kayserili diye bilinir, yani Kayseri daha büyük bir merkez olduğu için, öyle anılagelmiş. Yoksa, Kayserili değil Yozgat'lılar.. Bayburt ve Yozgat arasında köprü bir ailedir..

Hala Yozgat tarafında Bayburt'u, Bayburt'da da Yozgat'ı tanıtan sevdiren bir ailedir.

Tahir Kayseri Bayburt Ortaokulunda da Bayburt Lisesinde de okul birincisidir. Hatta okul birincileri üniversiteye burslu olarak direk gidebildiği için çok dikkat eder notlarına, fakat okul birincilerine burs verilmesi saikinden dolayı, okul idaresi tarafından dönemin kaymakamının kızının birinci yapıldığını anlatıyor Tahir hocamız.

Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni kazanır, kayıt yaptırmaya babasının bütçesi yetmez o da öyle iptal olur. Bu arada Erzurum Nene Hatun Öğretmen Lisesini okumuş,bitirmiş; ilkokul öğretmenliğine başlamıştır.

Daha sonra Erzurum'da Eğitim Enstitüsüne yedek listeden hak kazanır amma gidip sürekli takip edemez ve en önemlisi de ardında sahip çıkan bir kelli felli adamı yoktur. Yoncalık'taki Eğitim Enstitüsüne gider bakarki asılı listede kendisinden çok sonra gelen yedekler bile alınmış, kendisi elenmiş.

Dünyada hemen hiç bir ülkede olmayan bir iltimas yöntemi vardır bizde; çünkü, yazılı test veya imtihanlarda kazananlar arasından bazı işine gelmeyeni, ideolojine uymayanı veya adamı olmayanı elemek için "sözlü mülakat" eleminasyon tezgahı vardır.

Gayet açık uçlu ve istismara açık, hatta istismarın ta kendisi olan bir iltimas metodudur bu..

O işine döner tekrar. Enstitü kapısı da kapanmıştır böylece.. Daha sonraları Açıköğretim Önlisans okuyarak üniversite özlemini gidermiştir

Seksenlerin sonunda Öğretmenler için açılan yurtışı sınavlarını kazanmış ve Almanya Münih‘e gitmiş orada Türk çocuklarına Türk kültürü öğretmenliği yapmıştır. Üç oğlu vardır.

Tahir Kayseri, Bayburt'da İncili, Ardusta, Kop köylerinde, ve merkezde Veysel Efendi ve Cumhuriyet İlköğretim okullarında, ve Almanya-Münih'de, sonra İstanbul Pendik'te ve Maltepe-Küçükyalı Kadir Rezan Has İlköğretim Okulu'nda öğretmenlik yaptı, emekli oldu, son on yılında da özel bir kolejde öğretmenliğe devam eder.

Halen Üsküdar'daki Özel Asfa Eğitim Kurumları'nda İdareci olarak çalışmaktadır..

Toplam nerdeyse 40 yıllık öğretmendir. Bir anaokulu çocuğunu verin ona, üç beş ay sonra gayet iyi okuyup yazdığını göreceksinizdir..

"Kop Dağlarından Alp Dağlarına" diye bir hatırat yazmayı çok istiyor.

Tahir Bey'in kendisine ve ailesine, ve hayattaki sevdiklerine; Allah'dan afiyet sıhhat uzun ömür ve huzur diliyoruz.
*********

Sevgi ve saygılarımla esen kalın.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
değerli Faruk bey kardeşim, teşekkür ederim. başarılar dilerim..

şunu ekletmek istedim, bizim okul birinciliği hakkımızı yediklerinde bayburt lisesi mezuniyetinde, dönemin kaymakamı değil "garnizon komutanı"nın "binbaşı"nın kızını okul birincisi yaptılar bir de "bayburtlu bir başka öğrenci"yi..

lakin normalde okul birincisi biz idik, hiç bir yerden kırpamadılar kıramadılar notlarımızı, yoruma açık olan kompozisyondan hak ettiğim 90-100 yerine 60 vererek ortalamamızı düşürüp üçüncü yaptılar bizi, biyoğrafimi hazırlarken bizim çocuk hata yapmış oradaki taşralı elit öğrencinin babası kaymakam değil binbaşı olacak.

ve çok da tevafuktur ilginç bir ibretlik hadisedir birinciliğimi böylece o günkü şartlarda okumanın çok masraflı oldugu üniversiteye burslu giriş hakkımızı yedikleri bu olay; kompozisyonun konusu da -tüm devre arkadaşlarım hatırlar- şu atasözünü açıklayınız dediler sınavda: "zirveye kartal da ulaşır yılan da, yılan sürünerek kartal uçarak".. ve gerçektende, böylece Anadolu insanını aşağılayan bu asıl yılanlar, utanmadan da kast sistemlerini yüzümüze çarptılar...

Tahir Kayseri..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (15) Tuğ. Gn. Bayram Arslan, Alb. Dursun Yaşa

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay