Hafızai Beşer (17) Turgut Başağa, Mitat Bölen, Mahmut Kasap,Erdoğan Orhan, Talat Başgül,



ERDOĞAN ORHAN                                   
Ropörtaj: Bayburt'ta ErmeniZulmü (Video)

Efsanevi Ortaokul Müdürümüz! 
Bayburt ortaokulunun komando lakaplı Türkçe öğretmeni; milli ve manevi meselelerde çok titiz ve tavizsiz; ülke meseleleri ve lokal sorunlara müdrik, bilinç sahibi; duruşu ve vakarıyla bir alperen.

Tıknaza yakın bir vücut yapısı, orta   boylu, güler ve güleç yüzlü, net çizgileriyle de şuurlu bir Türk Milliyetçisi olduğunu haykırıyordu. Bayburt onun gibi yürekli bir idareciye her zaman ihtiyaç duymuştur. Çok genç yaşta ani vefatı bir memleket kayıbıdır denilebilir.

Çünkü, Erdoğan ağabeyimiz, memleketin ağır sorunlarını irdeleyen, çözümler noktasında kafa yoran, çareler arayan; memleketimizin yetiştirdiği güzide bir kişiliktir. 

Aslen Kitre köyünden olup, çocukluğu babasının memuriyetinden dolayı Bayburt’ta geçmiş olup, yüksek öğrenim ve mesleki faaliyetlerinin ilk yılları hariç vefatına kadar da Bayburt’ta ikamet idi.

Hanedan, nüktedan, adaletli, haksızlığa karşı müsamahasız, çelebi, giyim ve kuşamına itinalı ve sade, kırmızı çizgileri net, nezaket ve zarafet erbabı, akil, okuyan, araştıran ve irdeleyen mümtaz bir memleket figürü idi.
  
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi efsane bir eğitimci idi, tatlı sert bir üslup ile öğrencilerine lokal ve mevzii olarak bizlere,  yani öğrencilerine milli şuuru enjekte endişesinde yiğit bir ‘ülkücü dev’di.

Öncelikle iyi bir eğitimciydi.. Türkçe derslerimize girer, değişik bir eğitim metodolojisi ile anlattığı her cümleyi en vasat öğrencisinin beynine nakşederdi. Yani işini bilen, önemseyen ve öğreten bir nazenin eğitimciden bahsediyoruz. İnanın o senelerde ortaokulumuz çok kalabalıktı, tabii Bayburt’un nüfusunun bu günden çok daha kalabalık olduğu yıllarda (40 yıl evvel), bir çok derslerde bütünlemeye kalanlar vardı, ama Erdoğan müdürümüzün girdiği sınıflardan Türkçe dersinden ikmale kalan yok gibiydi, hatırlamıyorum. Hayır, öyle notu bol olan biri değildi, iyi öğretiyordu o kadar... Şimdi, belki Erdoğan hocamızın Bayburtlu olması sebebiyle herkese bol not verdiğini düşünebilirsiniz, onun öğrencisi olanlara sorunuz aynen bu yazdıklarımı teyit edeceklerdir.
 
O’nun, insan ve eğitimci olarak örnek bir kişilik sahibi olduğunu memlekette herkes ittifakla kabul eder. Bilhassa çok içten ve duygusal bir insandı.  Memleketin kültür ve tarihi geçmişi ile ilgili yaptığı çalışmaları da takdir edilecek cinstendir. Özellikle Ermeni Mezalimiyle ilgili çalışmaları ve tespitleri çok takdir edile gelmiş, eylem ve söylemleri ve yazılarıyla da bu sahada  da görevini yapmıştır.

Bayburt insanına karşı hafi ve koyu bir muhabbeti olduğunu yekinen biliyoruz.. Kendim ile ilgili olan kısmını anlatırsam, nasıl güzel bir yürek olduğunu anlarsınız değerli okuyucularım. 1983 de askerliğimi bitirmiş Bayburt’a dönmüştüm, döndüğümün ertesi günü beni evden çağırtmış, yanında ilkokul öğretmenim rahmetli Temel Korkusuz beyle beraber: “Faruk, aylardır seninle birlikte teskere sayıyorum!” gibi ironik ve münhasıran nezaket ve hamiyetperverliğinin tezahürü bir cümleyle, bana bir anahtar uzatmıştı.. Bu anahtar, o zamanlar var olan, bilmiyorum hala devam ediyor mu? Yıldız garajında bir gıda mağazası olan ‘Ülkü Tüketim Koop.’ nin anahtarı idi. “Bir iki gün daha gez, dinlen ve bu işi al sen yürüt boş ve avare gezme” demişti. İnanın, hocamızın bu kadirşinas, müşfik ve candan tavrı hala gözlerimin önünde, vefakarlığını ve hamiyetini hatırladıkça burun kemiklerim sızlar.

Öyle bilindik, aymaz ve sorumsuz bir kişilik değil, tamamen İslam ahlakı ve Türklük gururu taşıyan, hakikaten memleketin kaybı olan bir değerdi.
Giyim ve kuşamına önem verir, herkese de giyim kuşamının temiz ve bakımlı olmasını önerirdi. Hatta söylemlerinde: “güzel ve temiz bir kıyafet, yerinde bir tavsiye mektubudur” derdi.

Haksızlığa ve suizan tutumlara karşı çok tepkili idi. Gizemli bir yapısı vardı, 'sır gibi ve su gibi insan' diye tabir ettiğim intibası vardır bende. Yani su gibi berrak, mecrasında sürekli akan, sır gibi de saygıdeğer bir intiba. Üstad Necip Fazıl’ın: “İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya!” akan suya ‘teh!’ düşen, kast-i meal; akıp giden, güzel bir insan..

Rahmetli büyüğümüzün yazılacak çok daha güzel meziyet ve halleri var, fakat kısa bir biyoğrafi olduğundan hoşgörünüzü istirham ile Erdoğan ağabeyimize, öğretmenimize Allah’tan rahmet, mağfiret ve aff niyaz ediyorum.  




MİTAT BÖLEN (Mamuk ağabeyi)

Rahmetli Mithat ağabeyi, Kasımağa sülalesi olarak bilinen asilzade ve köklü bir aile olan Bölen ailesindendir.

Aslen Kavacık köyünden olup, Şingah mahallesinin yetiştirdiği önemli bir memleket figürüdür.

Mitat ağabeyimiz temsil yeteneği ve kabiliyeti olan, giyim ve kuşamına meftun, davudi bir ses ile konuşan, karizmatik bir görüntü ve veche sahibi, sosyal ve ictimai çevresi oldukça kalabalık sevilen, sayılan ve saygın bir kişiliktir.

Kendisini çocukluğumuzdan itibaren tanımakla birlikte son on yılında çok yakın bir yaren ve arkadaşlık yapma fırsatını bulduğum Mamuk ağabeyimin bende ki şahsi intibaı: herşeyden evvel granit kadar sert bir karakter ve onur sahibi olmasıydı. Bu huyu ben de hayranlık ve merak uyandırmış olup, acaba neden bu değerli insanı daha evvel tanımamışım diye hayıflanmışımdır. Onu tanıyanlar benim bu satırlarımın veya duygularımın ne anlama geldiğini anlamışlardır.

Dostlar, Mitat ağabeyi çok varlıklı bir kimse değildi ama, hep kendine kotaran; cimri ve pinti de değildi. Arkadaş ve yaren arasında veya ictimai-sosyal bir faaliyette sırf kendi menfaatlerini düşünmez daha ziyade muhataplarının da hak ve hukuklarını sonuna kadar savunmaya çalışan samimi ve içten bir hemşerimizdi.

Kısaca yiğit adamdı vesselam, ben de ki izlenimi budur. Bilenlerde bilir…

Bayburt değerlerine müdrik, bıçkın ve efe bir tavrı olduğunu söylemek gerek. Uzun boyu ve davudi ses tonu ile heybetli bir yapısı vardı. Bu davudi ve heybetli yapısının içinde oldukça yumuşak ve insanı merkeze alan bir güzel kalp veya yürek taşıdığını da onu tanıyanlar bilirler.

Modern ve ileri görüşlü, çok okumasa da görgü ve yaşam birikimlerini derununda harmanlayan kıvrak bir zekaya sahip olup, bunu eylem ve söylemlerine de yansıtan diğer bir yönüdür. Mesela hitabette bir numara diyebiliriz. Muhtemelen 1989 mahalli seçimlerinde; Hasan Türker büyüğümüzün Belediye Başkan adaylığında saat kulesi meydanında Mamuk ağabeyimin kürsüden halka hitabı, inanın hitabet literatürüne geçecek nevidendi, o zamanlar bendenizin dünyaya bakış tarzım itibari ile çok zıt bir kutupta olmama rağmen onun hitabetiyle benim gönlüme de girdiğini burada teslim etmek gerekir düşüncesindeyim. O gün orada olanlar bu tespitimin ne denli yerinde olduğunu bilirler.

Yıllar sonra bir sohbetimizde o gün ne kadar güzel bir konuşma yaptığını ve çok takdir edildiğini söylediğimde, inanın o pervasız gibi görünen Mamuk ağabeyi, memleketin doğası veya moda deyimiyle genlerinin müsaade etmediği bir tuhaf yansıma ile övülmenin sıkıntı yarattığı yüzüne yansımış, diline pelesenk olan “geç ola geç, başka bir şey bilir misen onu söyle” gibi işi şakaya almıştı. Yani utangaç bir kişilikti, kendisi ile ilgili durumlardan sıkılıyordu, her Bayburtlu gibi, ter basmıştı.

Mitat Bölen, çevresi itibariyle saygın kişilik olmasına rağmen, kendisini her zaman otokontrol ile ilişkilerini hep düzeyli tutmuştu. Ancak arkadaş ve yaren içinde oldukça espritüel, fantastik, ağır yarenlik ve şakaları da olan fakat her zaman ölcüsüne dikkat ederdi.

Bohem bir yaşantı sahibi olduğu söylenebilir ama, bu yaşam tarzını hiçbir zaman sosyal ve aile hayatına aksettirmez, çok ölçülü ve itidalli davranırdı.

Genç yaştan vefatına kadar, taşıdığı hastalığını pek ciddiye aldığı söylenemez. Ciğer hastalığı vardı ve vefatına da bu hastalığın sebep olduğunu biliyoruz. Fakat değerli dostlar, ben her zaman demişimdir; son dönemlerinde adeta öleceğini biliyor, kelimelerle ifade etmiyordu da hal ve yaşam tarzı ile; ‘ayakta ölmek’  gibi bir edası vardı ve öyle de oldu. Ayakta vefat etti, yorgun savaşçı..

Mesleği, baba mesleği olan zahirecilik olup, uzun süre spor kuluplerinde, esnaf derneklerinde ve siyasi faaliyetlerde ön planda bulunmuştur. Siyasi ve sivil toplum kuruluşlarındaki hizmetleri yadsınamaz, ülke çapında siyaseten ve mesleki kuruluşların üst düzey yöneticileri ile dostluk ve samimi arkadaşlıkları vardı. Akademik bir eğitimi yoktu ama, kariyer sahibi bir hemşeriydi.

Vefatından bir ay evvel Bayburtta ziyaretini yaptığımda ziyadesiyle memnun olmuş, “paran var mı? Faruk..” diye sormuş ben de “var abi buyur, emret”, demiştim, “öyleyse hadi parkta iki çay ısmarla” demiş ve yüz metrelik mesafeyi 15 dakikada ancak gidebilmiştik. Çay faslında tabii onu ve beni tanıyanlarla birlikte 7-8 kişi olmuştuk, muhabbet baya ilerlemişti ben bir taraftan onun rahatsızlığını dikkate alarak, kalkıp çay paralarını vermek için müstecir arkadaşımız Resul beye borcumuzu sorduğumda: “Mamuk ağabeyi o işi gördü” demesi baya şaşırtmıştı beni.

Evet, onun içten ve sır bir insan olduğunu biliyordum ama son dakikasına kadar hep dik duran bir kişiliğe sahip olduğunu söylemek gerek . Bu gibi insanlarımız son zamanlarda azaldı galiba… bu değerlerin yaşatılması insan kaynakları açısından münbit bir gen haritasına sahip olan memleketimizin yeni yetişen nesillere Mitat Bölen gibi geçmişe ait kim olursa olsun; sağdan, soldan, tarikat mensubu, ilim ve bilim insanı, siyaset erbabı değerlerimizin anlatılması gerekir diye düşünüyorum.

2003 te rahmeti rahmana kavuşan Mitat ağabeyimize; rahmet, mağfiret ve aff niyaz ediyorum. Mekânı cennet olur inşaallah .


TURGUT BAŞAĞA

Turgut Başağa ağabeyimiz, memleketin maşerinde saklı yüzlerce kültürel faaliyetin içinde olan, hafızalara kayıtlı değerli bir kültür ve birikim adamıdır. Memleketin Başağalar diye bilinen köklü ve asilzade bir ailesine mensup,bu mensubiyetin hakkını ziyadesiyle taşıyan bir kültür ve gönül adamıdır.

Tiyatrodan, spor faliyetlerine memleketin sahip olduğu ananevi ve geleneksel tüm işlerin içinde olan; bu beceri isteyen kültürel olayların hakkını veren değerli ve eşsiz bir hemşeridir.

Kendisini 1978 den sonra yakından tanımış, dostluğunu kazandığımız , arkadaşlığının, ağabeyliğinin bize katmış olduğu bir nevi kazanımımız olarak görüyoruz. Yani üzerimizde emeği olan bir büyüğümüzdür.

Paslaştığımız, hatta (o bilmez ama biz ilk defa açıklıyoruz) hatta rakip olduğumuz faaliyetlerimiz de olmuştur. Muhtemelen 1986 yılı idi, veya öncesi de olabilir; O, Gençlikspor kulubü için 'Şeyh Şamil'i sahneye koymuş (hiç alakası yok ama biz öyle bir zehaba kapılmıştık) biz de Rahmetli Cemalettin Kumbasar ve bendeniz, karşısına Barbaros Baykara’nın Nefret Köprüsü romanını sahneye uyarlayarak ‘Nefret Köprüsü;Bayburtta Ermeni Mezalimi’ 21 şubat kurtuluş gününe hazırladık, onlar Yıldız sinemasında biz ise Halk Eğitim salonunda sunum yapmıştık. Göre ‘alaman ağabeyimize’!  nazire yapıyorduk. Onun deyimiyle: 'böyüdükte' .

Yani ustamıza kendimizi ispat ile, bir nevi meydan okumuştuk. Densizlik işte.. Tabi mizacı gereği Turgut ağabeyimiz bizim hinliğimizden bîhaberdi, hoş bilseydi de; yaptığımız bu karşıtlığa olumlu tepki verir, güler geçerdi. Belki de okuduğunda; “bak sen!” diyecektir..

Yani şunu demek istiyorum dostlar, Turgut  ağabeyi özellikle memleketimizin ahlaki bilgi ve birikimlerini derûnunda cem etmeyi başarmış; tabir yerinde ise “kendi ile barışık”, dolayısıyla da her kesimde saygın bir yeri olan ve insanlara güven ve moral veren ender bir kişiliktir.

En belirgin özelliği gülen ve güldüren; güldürürken düşündüren, jest ve mimikleri ile normal yaşamda bile saatlerce anlatılması güç olan şeyleri anlatabilen bir kabiliyet ve beceri sahibidir.Turgut Ağabeyden bizim kuşak çok şey öğrenmiştir.

Hanedan, nüktedan, çelebidir; nezaket ve zarafetiyle Türkçeyi çok iyi kullanan, güler ve güleç yüzlü; giyim ve kuşamında sadeliği tercih eden, her zaman anlamlı söz ve fiilleri ile zihinleri canlandıran bir değerdir.

Bayburt otantik kelime hazinesine sahip bir birikim sahibi, temsil kabiyeti ile yüz ağartan, hülasa gönüllere su serpen memleketin nazenin ve biricik ‘Alaman Turgut’u’ dur.
 
Daha ziyade halk içinde ve özellikle yarenleri arasında “Alaman!” olarak anılır, lakabıdır.

Spor ve kültürel faaliyetler o olmadan olmaz; Bayburt sporumuzun 3. liğden, 2. lige terfi döneminde ziyadesiyle emeği olan, senede en az üç veya dört tiyatro oyunun oynandığı Bayburt'ta, tüm oyunların vazgeçilmezi idi.

Hem sahne performansı hem de yönetmenliği ile memlekete hizmetleri gökkubede yazılıdır. Bilenler bilir.

Diyor ki; "ilkokul 4. sınıftan aha bu yaşa kadar, iş başa düştümü çıkıp görevimizi yapıyoruz".
“Yaşımı sorma, yaşamadım ki (!?)” demeyi de ihmal etmiyor dostlar... İronik bir yaklaşım sahibi kronik bir adamı anlatmak da çok zor; onu tanıyanlar ne kadar haklı olduğumu teslim edeceklerdir.

Turgut ağabeyi çok hoşgörülü ve vefalıdır, yani çocukla çocuk olabilir, bunda bir beis görmez; alçakgönüllü olduğu, zengin fakir ayırım etmeden dostluklar edindiği ictimai ve sosyal çevresinden bellidir.

Beraberce tiyatral faaliyetimiz çok olmuştur, en son benim kaleme aldığım 'Bağdat Fatihi Bayburtlu Gençosman' oyununda beraberce bir güzel iş kotarmıştık. Ben orada noktaladım ama o, hala devam ediyor, işte bir hizmet adamı olduğunun kanıtıdır bu!

Yaren ve dostları tarafından her zaman saygı ve sevgi ile anılan Turgut ağabeyim, mesleği itibariyle ticaretle geçimini sağlıyordu, fakat benim kanaatim bu bilinçli kültür adamının ticarette umduğunu bulamadığıdır. Kırgızistan, Rusya, Azarbaycan gibi dış ülkelerde de çalışma hayatını sürdürmüş, şu an İstanbul Ümraniye de ikamet etmektedir.

Bu değerli ağabeyime buradan ahir ömründe ailecek sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur diliyor; “eyki seni tanımışım alaman ağabeyim” diyorum.

MAHMUT KASAP

Mahmut Kasap ağabeyimiz zahit mahallesinden, asilzade bir aileye mensup, rahmetli Hilmi Kasap amcamızın 1 numaralı mahdumudur.

Mahmut ağabeyimizi ilk 1974 yılında tanıdık. O'da, memleketin unutulmaz kültür ve birikim adamı: selâmetlik Şinası Çakır ağabeyimizin rahle-i tedrisinden geçmiş olup, Bayburt Folklor Derneğindeki  kültürel faaliyetlere katkılarını biliyoruz.

Yakışıklı, güzel giyimli; şık ve zarafetiyle, güler ve güleç yüzü ile tam bir Bayburt beyefendisidir. Hanedan ve nüktedandır.

Arkadaş ve yaren içinde de bir otorite sahibi olup, dürüst ve sağlam karakteri ile gönüllere taht kuran bir değerdir.

Ketumiyet ve samimiyeti ilk intibaıdır. İnsanlara karşı hiçbir önyargı ve değerlendirme yapmadan dost olan bir karakter yapısına havi, paylaşmayı seven; açık sözlü ve keskin, net bir kişiliktir.

Düğününde rahmetli Cemalettin Kumbasar, Bekir Oruç, Bahattin Santur ve bendeniz onu güvey kaçırma ananesi gereği kaçırdık; sağdıçları rahmetli Orhan Çakmak ve Latif Güler ağabeylere baya bir maddi külfet olmuştu.. Maden'e kaçırdığımız Mahmut ağabeyi "uşahlar ne ey ettiniz de kaçırdınız yahu, patlamıştım sıkıntıdan (?!)" demesi hala kulaklarımdadır.

Kırmızı çizgileriyle öyle sanıldığı gibi katı, nobran bir kişilik değil; anlatmaya, dinlemeye ve müteala etmeye yatkın orta yolu arayan bir düşünce sahibidir.

Kendisi ile ilk tanıdığımız andan bu güne kadar abi, kardeş ilişkilerimizi çok düzeyli bir şekilde devam ettirmiş olup, her zaman onun müşfik ve kadirşinas tavrına hayranlık beslemişizdir. Bizim zaviyemizden Mahmut ağabeyimiz özel bir kişi ve muhabbet beslediğimiz büyüğümüzdür.

Mesleği, eğitimi gereği muhabecilik olup, 80 li yıllarda bir müddet memlekette 'Mizan Muhasebe' tabelâlı bir muhasebe bürosu açmışsa da, baba mesleği olan ticareti tercih etmiş, halen bu faaliyetini İstanbul da evlatları ile devam ettirmektedir.

Mahmut Kasap, bir düşüncenin ve idealin adamıdır. Nam ve şan olsun diye değil, gerçekten inandığı değerler için yapmayacağı bir fedakârlık yoktur. Bizim calibi dikkatimize şayan olan yönü; sade ve alçak gönüllü olması, kendisinden ziyade başkalarına karşı olan ilgisi ve fırsat tanıma feragat ve fedakârlığıdır. Yoksa Mahmut Kasap bey her makama layıktır; yakışır ve her görevin de hakkını fazlasıyla verir. Bu sözlerimizin ne anlama geldiğini onu tanıyan ve mensup olduğu camiaya dahil olanlar bilirler.İddialıdır, fakat davası ve düşüncelerini nefsini merkeze alan nikbin bir karakter değildir.

Üniversite yıllarında İstanbul Üniversitesinde 1970 li yıllarda: bu gün Ülkemizin kaderine etkin olmuş; bakanlık, milletvekilliği yapmış, siyaset ve bürokraside yüksek makamlardaki arkadaşlarına; Türk Milliyetçiliğini anlatan, sevdiren ve öğreten bir kişilikten bahsediyorum. Ülkücü camianın 'Gazilerindendir'.

Mahmut ağabeyimiz, memleketimizin yetiştirdiği sağlam karakterli, vakur, kendinden menkul huyları olan bir nadide değerdir ama, memleketimizin; bu donanımlı insana veya diğer hemşerilerimize, değerlerimize karşı özellikle son yıllarda gereken önem ve değeri verdiğini söyleyebilir miyiz… Ne yazık ki hayır değerli dostlar, kendini iyi yetiştirmiş lokal ve mevzii olarak katma değerleriyle zirvede olan, bilgi ve birikimleriyle, içimizden biri olarak; hizmete susamış insanımıza hizmeti en iyi, en rantabl şekilde sunacak değerlerimizi elimizin tersi ile bir  kenara atmış; argo tabiriyle sanal-sahte, bedava kahramanlara kucak açmışız… Açmışızda ne olmuş; işte durum ortada… Memleket “yavru gitmiş ıssız kalmış otağı” mısralarında anlatılan ve o mısralara rahmet okutacak bir halde.

Mahmut ağabeyi, diyarı gurbette iştigal etmekle birlikte memleket ile irtibatı devam etmektedir. Bildiğim kadarıyla her yıl sılai rahim etmektedir.

Kendisine karşı saygımız ve sevgimiz baki olup, ahir ömründe sağlık, sıhhat, huzur ve afiyetler temenni ediyorum.

TALAT BAŞGÜL

Talat Başgül, bizim ilkokul 4. sınftan bu güne kadar arkadaşlığımız ve dostluğumuzun olduğu, hem komşuluk yaptığımız, hem de gençliğimizde düşünce ve fikrî birlikteliğimizin olduğu, hazan mevsimine yaklaştığımız ahir hayatımızda da saygı ve sevgi beslediğimiz; memleketin asilzade bir ailesine mensup; çelebi, kadirşinas, saygıdeğer, saygılı, nüktedan ve hanedan bir kardeşimizdir.

Talat bey, Tuzcuzade mahallesinde ikamet merhum muhasebeci Zülkarni Başgül amcamızın 4 numaralı mahdumudur.

Eğitimci olup, mesleki hayatının büyük bir kısmını idareci olarak bu günlere gelmiştir. Şu an, Bayburt Öğretmenevi Müdürlüğünü uzun yıllardan beri deruhte etmektedir.

Talat gardaşımın en belirgin özelliği, pek belli etmez ama, halk içindeki tabiri ile; gizli bir ciğer olmasıdır. Hanedan ve açık ve alçak gönüllü olup, insanlar arasında hiçbir ayırım yapmaz, herkesin derdi ile hemhal olmaya çalışır, elinden gelen yardımı yapar.

Ciddi ve vakur bir duruş sahibidir.
Nezaket ve zarafeti ve ille de büyüklerine karşı hürmeti söylenmelidir. 

İlkokul da ayni sınıf ve gurupta idik. O, ben, Osman Çeğindir, Adnan Karaoğlu, Mustafa Göktürk; ben o gurupta en haşarı idim.. öğretmenimiz rahmetli Temel Korkusuz idi.

Sonra orta okulda da Talat beyle ayni sınıfta üç yıl okuduk, lise döneminde o sanat okuluna ben de düz liseye devam ettik ama, arkadaşlığımız ve dosluğumuzda bir kopma olmamıştır

Kendinden menkul bir sade ve gösterişi esas almayan yaradılışa sahiptir. Yarenliği çok tatlı ve ölçülü olup, memleket meselelerinde ciddi ve bilinçli bir duruş sergiler. Kırmızı çizgileri net ve sağlam karakterli bir hemşeridir.

Dürüstlüğü tartışılmaz, herkesin ittifak ile sevdiği, saydığı; saygın bir kişiliktir.

Öğrencilik hayatımıza ait bir çok anılarımız var ama burada anlatmaya kalkarsak sahifeler sığmaz.. Sırdaş bir arkadaştır Talat bey; yani ortaokul da kayıp bir yoklama fişinin kimin yok ettiğini bildiği halde deşifre etmemiş fakat biz onun bildiği, sırf gammazlık olmasın diye söylemediğinden dolayı yaklaşık bir hafta burada ismini söylemeyeceğim o devrin efsane dayakçı öğretmeninden dayak yemiştik. Hadi öğretmeni değil de fişi yok eden arkadaşı yazalım, şu an göz operatörü olan, istanbulda bir klinik sahibi Hapuşkalı Dr. Selim Genç’ti. Selim’i söylemedi ama bize habire dayağı yedirdi, en çok ta kendisi yemesine rağmen..

İşte böyle de ketum bir karakter sahibidir. Beni en çok cezbeden, o günden bu güne bu yönüdür Talat gardaşımın.

Evet dediğimiz gibi Talat beyle hatıralar çok, mamafih yerimiz dar olduğu için buradan kendisine ahir hayatında sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dileklerimizi sunuyoruz.

******


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hafıza-ı Beşer (25) Kurban Yazoğlu, Kurban Yılmaz, Ali Kemal Kumkumoğlu,İsmet Çakal

Hafızai Beşer (11) Naci Memiş, Bünyamin Kutluer, Metin Sezer, Erdoğan Kadakal, Cahit Altay

Hafızai Beşer (8) Oflu Osman, Asım Hancı, Prof. Dr. Semra Kahraman, Salih Cengiz, Nizam Sayın, Muhsin Bayburtlu,